Loading...

KORUNAN ALANLAR VE TABİAT VARLIKLARI

Ç
ŞİDB, şehirleri çevresiyle birlikte bir bütün olarak değerlendirmekte, şehircilik faaliyetlerini bütüncül bir yaklaşımla yürütmektedir. Doğal, tarihi ve kültürel zenginliklerinin yanı sıra jeolojik mirasları bakımından da son derece zengin olan Türkiye, gelecek nesillerimizin emaneti tüm bu zenginlikleri en doğal haliyle korumaktadır. Şehirleşme, turizm, tarım ve sanayinin bu doğal zenginlikleri baskılamasına müsaade edilmediği gibi uyumlu bir kalkınma modeli içerisinde çalışmalar yürütülmektedir. Öncelikli hedef Özel Çevre Koruma Bölgelerinde; biyolojik çeşitliliğin korunmasına, doğal, tarihi ve kültürel değerlerin sürdürülebilirlik anlayışıyla yönetilmesine, sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşanmasına katkıda bulunmaktır. Bu alandaki çalışmalar bütünleşik alan yönetimi yaklaşımıyla, ulusal ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği içerisinde ve çok yönlü bakış açısı ile sektörler arası eş güdümü sağlayarak yürütülmektedir. Ekosistemlerin, türlerin, genlerin çeşitliliği, bunların birbiriyle olan ilişkileri ve bunların değişkenliği biyolojik çeşitlilik olarak tanımlanmaktadır. Bir alanda bulunan bitkiler, hayvanlar ve diğer canlılar biyolojik çeşitliliğin temsilcileridir. İnsanların başta gıda maddeleri gibi temel ihtiyaçları ile ilaç hammaddeleri, kozmetik ve sanayi gibi alanlarda kullanılan hammaddelerin kaynağı biyolojik çeşitliliğe dayanmaktadır.

Ülkemiz coğrafi özellikleri ve iklimsel koşulları bakımından oldukça zengin biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Öyle ki; Avrupa kıtasında 12 bin 500 farklı tohumlu bitki türü varken, dünyadaki sekiz bitki gen merkezinden üçünün kesiştiği tek yer olan Türkiye'de bu sayı 10 binin üzerindedir. Sahip olduğumuz bitki türlerinin 3’te 1’inden fazlası endemiktir. Ülkemizde mantarlar ve mikroorganizmalar hariç, bilinen 37 binden fazla tür bulunmaktadır. Dünya üzerindeki kuş göç yollarından en önemli iki tanesi (Afrika-Avrupa ve Afrika-Asya Göç Yolları) ülkemiz üzerinden geçmektedir. Bundan yola çıkarak ülkemizin biyolojik çeşitlilik açısından tam bir kıta özelliği gösterdiğini söylemek mümkündür. Buna bağlı olarak biyolojik çeşitliliğin korunması ülkemiz ve tüm dünya açısından hayati önem arz etmektedir. Bu kapsamda ÇŞİDB kendisine verilmiş görevler doğrultusunda biyolojik çeşitliliğin korunması adına gereken tüm çalışmaları yürütmektedir. Biyolojik çeşitliliğin korunması için bilimsel araştırmalar yapılarak farklı statülerde korunan alanlar oluşturulmakta, bu alanlar bilimsel kriterler ışığında yönetilmekte ve korunmaktadır.
Korunan Alanlar
Korunan alanlar, biyolojik çeşitliliğin, doğal ve bununla ilişkili kültürel kaynakların korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla belirlenen kara, su veya deniz alanlarıdır. ÇŞİDB yetki ve sorumluluğu kapsamında doğal sit alanlarını ve özel çevre koruma bölgelerini belirleyerek yönetmektedir. Korunan alanlar oluşturulmasındaki temel amaç canlıların ve canlı türlerinin korunmasıdır. Bu alanlarda, sevgi çiçeği, sığla ağacı gibi pek çok endemik bitki türü ile Akdeniz foku, deniz kaplumbağaları gibi nesli tehdit altında olan hayvan türleri koruma altındadır. Bunların dışında ÇŞİDB hassas ekosistemleri ve sahip oldukları doğal kaynak değerler kapsamında ender nitelikteki alanları doğal sit alanları ve özel çevre koruma bölgesi statüleri altında korunan alan olarak ilan ederek koruma altına almaktadır.
Bursa İnkaya Çınarı
Körükini Mağarası Konya
Akçakale Mağarası Gümüşhane
Özel Çevre Koruma Bölgeleri 
Özel çevre koruma bölgeleri nadir, endemik tür ve habitatları içerisinde barındıran biyolojik çeşitlilik değerlerine sahip doğal, tarihi, kültürel, bilimsel ve estetik bakımdan önem taşıyan alanlardır. Bu alanlar kentleşme, turizm, sanayi ve tarım gibi sektörlerin baskısına maruz kalmaması için koruma altına alınmaktadır. Özel Çevre Koruma Bölgeleri (ÖÇK), Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması (Barselona) Sözleşmesi'nin taraf ülkelere getirdiği bir yükümlülüktür. Özel Çevre Koruma (ÖÇK) bölgeleri ile ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanlarının, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynaklar ile tarihi ve kültürel değerlerin gelecek nesillere en doğal haliyle ulaştırılması amaçlanmaktadır. ÖÇK Bölgesi olarak ilan edilen ve edilecek alanların sahip olduğu çevre değerlerini korumak ve mevcut çevre sorunlarını gidermek için tüm tedbirleri almak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının görev alanları arasında bulunmaktadır. Bu alanların koruma ve kullanma esaslarını belirlemek, koruma odaklı imar planlarını yapmak, mevcut her ölçekteki planları hazırlamak ve re’sen onaylamak görevleri yerine getirilmektedir.

Türkiye genelinde ilan edilmiş 19 özel çevre koruma bölgesi bulunmaktadır. Bunlar; Belek, Kaş-Kekova, Tuz Gölü, Patara, Datça-Bozburun, Gökova, Karaburun-Ildır Körfezi, Köyceğiz-Dalyan, Fethiye-Göcek, Pamukkale, Saros, Finike Denizaltı Dağları, Salda, Ihlara, Gölbaşı, Uzungöl, Marmara Denizi ve Adalar ÖÇKB’dir. Marmara Denizi ve Adalar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararı ile 2021 yılında ÖÇKB olarak ilan edilmiştir. Bölgedeki mücadelenin bütüncül bir anlayış ile yönetilebilmesi için bilimsel çalışmalar başlatılmıştır. Bu kararla birlikte Türkiye’de korunan alan büyüklüğü %9,6’dan %11,9’a çıkartılmıştır. Bu büyüklüğü kademeli olarak bu yılın sonuna kadar yüzde 13,8’e; 2023 yılında OECD ortalaması olan yüzde 17’ye yükseltmek hedeflenmektedir. Yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Marmara Denizi “Özel Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilmiştir. Bu bölgelerimizde biyolojik çeşitlilik araştırma projeleri yürütülmektedir. Bu projelerimizle nesli tehdit tehlike altındaki türler ile hassas türlerin ve habitatların tespiti, olası tehditler ve tür yayılımları doğrultusunda sentez çalışmaları yapılmaktadır. Yine bu sayede yapılacak planlamalara altyapı oluşturulmaktadır. Bu planlamalar ise ÖÇKB’lerin, sosyo-ekonomik gelişmenin sağlanması ve çevre bilincinin artırılması için doğal, tarihi, kültürel değerlerin ve sosyoekonomik yapının korunarak kullanılması için bölgede beş yıllık uygulama sürecindeki faaliyetlerin belirlenmesi ve uygulanmasını sağlamak amacıyla yönetim planları yapılmak için kullanılmaktadır. Sosyo-ekonomik araştırma, taşıma kapasitesi çalışmaları ile türlere ilişkin izleme çalışmaları da yürütülmektedir.

İzleme çalışmaları kapsamında bölgelerdeki tür ve habitatların korunması, endemik türlere ilişkin araştırma ve izleme çalışmaları yapılmaktadır.
Anıt Ağaç
Nesli tehdit ve tehlike altında olan flora ve fauna türlerinin korunması kadar ülkemize hatta dünyaya mal olmuş doğal değerlerimizin de korunarak gelecek nesillere aktarılması son derece önemlidir. Bu amaçla tabiat varlığı olarak tanımlanan anıt ağaçlar ve mağaraların da korunması adına gerekli çalışmalar yürütülmektedir.

Geçmiş ile günümüz, günümüz ile gelecek arasında köprü kurabilecek uzunlukta doğal ömre sahip olan ağaçlardan yaş, gövde çapı, tepe çapı ve boy itibariyle kendi türünün alışılagelmiş ölçülerinin çok üzerindeki boyutlara ulaşan veya yöre tarihinde, mistik kültüründe ve folklorunda özel yeri bulunan ağaç ve bazı ağaç formundaki çalı türleri anıt ağaç olarak tanımlanmaktadır. Binlerce yıllık porsuk, zeytin, çınar ve daha pek çok tür anıt ağaç olarak tescil edilerek korunmaktadır. Günümüz itibariyle ülkemizin 7 bölgesinde 9.360 adet anıt ağaç koruma altına alınmıştır.

ÇŞİDB, bulunduğu yörenin tarihi, kültürü ve folklorunda özel yere sahip, doğal miras kabul edilen anıt ağaçların tescillenmesi ve bakımının yapılması için çalışmalar düzenlenmektedir. Bakanlığın yetki ve sorumluluğunda bulunan koruma altındaki anıt ağaçların bakımı ve çevre düzenlemeleri gibi çalışmalar periyodik olarak yapılmaktadır. Anıt ağaçların tescil edilerek koruma altına alınmasının ardından rehabilitasyon ve sağlıklaştırma çalışmaları yürütülmektedir. Ağaç rehabilitasyonu için tedaviye yönelik kovuk alanlar, mantarlar, çürümüş kısımlar, dal kırığı olan pürüzlü yüzeyler ve benzeri yüzeyler de ağaca zarar vermeden temizlenmektedir.
Samsun Tekkeköy Çınar Ağacı
Amasya Sultan Beyazıt Camii Çınarı
Korunan Türler
Türkiye’nin biyolojik çeşitlilik konusundaki zenginliği aynı zamanda bunların korunmasını da gerekli hale getirmiştir. Bu kapsamda koruma altına alınan türlerden bazılarına aşağıda yer verilmektedir.
Akdeniz Keşiş Foku
Akdeniz foku Türkiye karasularında yaşayan tek yüzgeç ayaklı (Pinnipedia) türüdür. Bu tür tüm dünyada tespit edilmiş olan 34 yüzgeç ayaklı arasında en nadir olandır. Dünyadaki popülasyonu yaklaşık 600 olarak bilinmektedir. Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayımlanan Kırmızı Listede ise nesli kritik derecede tehdit altında (CR) olan tür olarak sınıflandırılmaktadır. Akdeniz foku Türkiye’de çoğunlukla Ege ve Akdeniz kıyılarımızda görünen nadir bir deniz memelisi türüdür. Özel çevre koruma bölgeleri, Akdeniz fokunun günümüzde önemli yaşam alanlarıdır. Kıyıdaki tüm özel çevre koruma bölgeleri, Monachus monachus için önemli yaşam alanlarıdır. Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi foklar açısından özel bir öneme sahiptir. Zira Foça kelime anlamı ile fok demektir ve antik çağlardan bu yana Foça’nın Akdeniz foklarının beşiği olduğu bilinmektedir.
Korunan alanlar, biyolojik çeşitliliğin, doğal ve bununla ilişkili kültürel kaynakların korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla belirlenen kara, su veya deniz alanlarıdır. 
Korunan alanlar, biyolojik çeşitliliğin, doğal ve bununla ilişkili kültürel kaynakların korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla belirlenen kara, su veya deniz alanlarıdır. 
Nesli tehdit ve tehlike
altında olan flora ve fauna
türlerinin korunması
kadar ülkemize hatta
dünyaya mal olmuş
doğal değerlerimizin de
korunarak gelecek
nesillere aktarılması son
derece önemlidir. 
Deniz Kaplumbağası
Türkiye’nin kumsalları Caretta caretta için en önemli yuvalama alanları arasındadır. Chelonia mydas için ise en büyük yuvalama potansiyeli %99’luk bir seviye ile Türkiye ve Kıbrıs’ta bulunmaktadır. Ülkemizde deniz kaplumbağası koruma ve izleme çalışmaları 1989 yılında başlamış, 21 adet deniz kaplumbağaları yuvalama kumsalı tespit edilmiş ve bu alanlar koruma altına alınmıştır. Bu kumsallardan; Belek, Patara, Göksu, Köyceğiz- Dalyan, Fethiye- Göcek ÖÇKB’de yer alan üreme kumsalları Bakanlığın sorumluluğu altındadır.
Flamingo
Tuz Gölü ÖÇKB, flamingoların dünyadaki en büyük doğal üreme kolonisini (kuluçka alanı) barındırmaktadır. Flamingolar genellikle tuzlu ve acı sığ sularda kalabalık gruplar halinde yaşayan yeryüzündeki en gösterişli kuşlardan biridir. Yeryüzünde 6 türü yaşamaktadır. Ülkemizde yaşayan türü ise büyük flamingo olarak bilinen, literatürde “Phoenicopterus roseus” olarak adlandırılan türdür.
Kara Semenderi
Göcek Semenderi olarak da bilinen (Lyciasalamandra fazilae) Köyceğiz, Dalyan, Göcek ile Göcek civarındaki Tersane ve Domuz Adası’nda yaşamaktadır.
Kum Köpekbalığı
Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde Boncuk Koyu, türün tüm Akdeniz havzasındaki bilinen tek üreme noktasıdır.
Kum Zambağı
Nesli tehlike altında bir tür olan Kum zambağı (Pancratium maritimum) Amaryllidaceae (Zambakgiller) familyasının bir üyesi monotipik (alt türü olmayan) bir cinstir. Türkiye’de: Akdeniz, Eğe, Marmara ve Karadeniz sahil kumullarında yetişmektedir.

Çiçekleri beyaz, gösterişli ve çok hoş kokulu olan bu bitki daha çok sabit kumulları tercih etmektedir. Kum zambağı bir güneş bitkisidir. Bu nedenle kumulların ıslak olmadığı, kararlı (stabil) kumullarda ve diğer bitki türlerinin zayıf olduğu açık alanları tercih etmektedir.
Sevgi Çiceği
Sevgi Çiçeği (Centaurea tchihatcheffii) Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) kriterlerine göre “Çok Tehlikede” (CR: Critically Endangered) kategorisinde değerlendirilmekte, Bern Sözleşmesine göre de kesin koruma altında olan bitki türleri arasında yer almaktadır. Mogan Gölü çevresinde yetişen Sevgi Çiçeğinin (Centaurea tchihatcheffii) popülasyonunun araştırılması, korunması (varsa) tehditlerin ve koruma tedbirlerinin belirlenmesi ve rezerv alanının devamlılığına ilişkin gerekli koruma önlemlerin alınmasına ilişkin çalışmalar Bakanlık tarafından yürütülmektedir.
Anadolu Sığla Ağacı
Doğal olarak özellikle Köyceğiz ve Dalaman deltasıyla, Marmaris ve Fethiye ilçelerinin kıyı düzlüklerinde meşcereler halinde bulunur. Sığla yağı iyi bir antiseptik ve parazit öldürücüdür. Pomat ve yakı halinde uyuz, mantar gibi cilt hastalıklarında yararlıdır. Mide yaralarının iyileştirilmesinde de kullanılmaktadır. Vücuttaki yaraların iyileştirilmesinde ise sığla yağının yara olan yere sürülmesi suretiyle kullanılmaktadır. Böylelikle yara izi kalmadan deri iyileşmektedir. Sığla ormanları içinde koyu gölgesi ve yaydığı koku nedeniyle insanlara huzur vermektedir.
Su Samuru
Su samurlarının sayıları hem Türkiye’de hem de dünyada hızla azalmaktadır. Bu nedenle CITES Sözleşmesinin Ek-1 kısmında, Bern Sözleşmesinin Ek-2 kısmında koruma altına alınmış ve tehlike altında olarak sınıflandırılmıştır. Bu tür aynı zamanda Merkez Av Komisyonu tarafından da avlanması yasak türler arasında listelenmiştir. Ülkemizde su samurları tatlı su ve acı su ile deniz habitatlarının çok geniş bir dağılımından yararlanır. Göllerde, sazlık ve çeşitli sulak alanlarda, sulama kanallarında ve deniz kıyılarında bulunabilir. Her büyüklükteki nehir ve ırmaklar su samurunun yaşama alanı olabilmektedir. Hatta Bakanlıkça yapılan araştırmalarda su samurlarının içerisinde sulak alan ve akarsu bulunan mağaraları da kullandığı tespit edilmiştir. Beslenmelerinde esas gıdalarını başta balıklar olmak üzere, kurbağa türleri ve bazı crustacea türleri oluşturur. Hatta su kuşları ve yumurtalarını da yerler. Bazen, yeterli besin bulamadıkları dönemlerde kümes hayvanlarını da tüketirler, hatta bitkisel besinlerle de beslendikleri saptanmıştır. Özel çevre koruma bölgelerinde izlenen türler içerisinde olup yapılan çalışmalar sonucunda belirlenen tehditlere karşı Bakanlıkça tedbirler alınmaktadır. Özel Çevre Koruma Bölgeleri içerisinde özellikle Köyceğiz Dalyan ve Gökova bölgelerinde görülmektedir.
Ekolojik Koridorlar
Ekolojik koridorlar birbirine yakın coğrafi bölgelerdeki habitatları ekolojik olarak birbirine bağlayan, türlerin geçişine imkân sağlayan, doğal veya yapay olarak teşkil edilmiş bağlantı alanları olarak tanımlanmaktadır. Ekolojik koridorlar, geleneksel doğa koruma politikalarında sınırları belirlenmiş alanların (Türkiye’de ulusal ve taraf olunan uluslararası mevzuat kapsamında; tabiat varlığı, doğal sit alanı, özel çevre koruma bölgesi, milli park, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı, yaban hayatı geliştirme sahası, sulak alan, tabiat anıtı vb. koruma statüsüne sahip alanlar) birleştirilerek koruma bütünlüğünü sağlayan ve koruma uygulamalarına bir dil birliği getiren yeni korunan alan yaklaşımıdır. Ekolojik koridorlar, biyolojik çeşitliliğin artmasına katkıda bulunarak doğal ve yarı doğal alanların parçalanmasını engellemektedir. Fauna ve flora açısından yayılma ve gen akışını; türlerin koloni oluşturması için uygun ortam, habitat genişliği, niş çeşitliliği vb. katkılar sağlamaktadır.

Bilimsel kriterler ışığında, ekolojik sürekliliği sağlamak ekosistem bütünlüğünü ve biyolojik çeşitliliği korumak, korunan alanlar arasındaki bağlantıyı sağlayan koridorları belirleyerek, alt ekosistemler arasında sürdürülebilir sağlıklı bağlantıları oluşturmak amacıyla projeler başlatılmıştır. Bu çalışmalar etaplar halinde yürütülmekte olup; çalışmalar tamamlandıktan sonra tüm Türkiye’deki korunan alanlar arasındaki ekolojik koridorlar belirlenmiş olacaktır.

Bu noktada şehirlerimizde kurduğumuz millet bahçelerimiz ekolojik koridorlarla birleştirilerek yemyeşil bir ‘iç hat’ oluşturmakta; ülkemiz yeşil ağlarla örülmektedir. Şehirlerimiz yeşil koridorlarla birbirine bağlanıp, çevre hassasiyetinden hareketle ÖÇK alanları artırılmaktadır. Millet bahçeleriyle ekolojik alanları birleştiren kuzeyden güneye, doğudan batıya doğal ve yemyeşil koridorlar; korunan alanlar ile tüm doğal alanlarımızı birbirine bağlayan 22 il sınırında ekolojik koridorlar oluşturulmaktadır.

Çevresel kalitenin artırılması, iklim değişikliği ve küresel ısınmayla mücadele, karbon salınımının azaltılması, taşkınlarla mücadele, türlerin yok olmasının engellenmesi hususlarında ekolojik koridorlar büyük önem taşımaktadır. Ekolojik koridorlar ile korunacak alanlar, orman alanları, sulak alanlar, tarım alanları, vadiler, dere yatakları, büyük ovalar gibi korunacak alanlarla; kent içlerinde botanik bahçeleri, kent ormanları, korular ile zaman içerisinde doğal yapıya dönüşmüş ağaçlandırma alanları, park alanları, millet bahçeleri, akarsu havzaları, baraj göletleri, gibi doğal yaşamı destekleyen, canlıların barınma, beslenme amacıyla kullanabildiği alanlar birleştirilecektir.

Doğal ve yarı doğal alanları uygun hatlar ve/veya yamalar ile birleştirmeyi hedef alan ekolojik koridorlar, doğrudan habitat bütünlüğü olarak ele alınacaktır. Uygun hallerde ise seçilecek kritik türler başta olmak üzere flora ve fauna habitatları belirlenecek, bu türlerin ihtiyaçlarına göre koridor alanlar analiz edilecektir. Göçmen türlerin göç durumları, yaşam alanları, dağılım kapasitesi ve yaşam stratejileri koridor seçiminde esas alınacaktır. Bu alanlar, doğal eşikler ve doğal ortamların devamlılığını sağlayan coğrafi alanları da kapsayacaktır.
Deneme
Deneme
Deneme
Deneme

“BENİM TÜRKİYEM”

Siz de sizin gözünüzden Türkiye'yi anlatarak bize katkıda bulunabilirsiniz.