Loading...

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI İŞ BİRLİĞİ VE TÜRKİYE’NİN UYUM POLİTİKALARI

İ
klim değişikliği; küresel, ulusal ve yerel düzeyde önlemler alınmasını ve mücadele/uyum politikalarının belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. İnsanoğlunun sanayi devrimiyle birlikte başlattığı ve son 150 yıldır benimsediği üretim ve ekonomi modeli; küresel ısınma ve buna bağlı olarak iklim değişikliği gibi bir sonuca yol açmıştır. İklim değişikliği günümüzde etkilerini çok daha derinden ve doğrudan hissettiğimiz iklim krizine de neden olmaktadır. Fosil yakıtların kullanılmasından kaynaklanan salınımlar, sanayi çağının başlangıcından bu yana atmosferde ısıyı hapsetmektedir. Bu durumun sonucunda dünya genelinde ortalama sıcaklıklar ve aşırı hava olayları artmaktadır. Küresel sera gazı salımı azalmazsa iklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olaylarının artmaya devam edeceği belirtilmektedir. Şiddetli kasırgalar, kuraklıklar, sel ve taşkınlar, şiddetli ısı dalgaları, hasara neden olan aşırı iklim olayları tüm canlıların yaşamını tehdit etmektedir. Belirli bir yerde ve kısa bir süre içinde (günlük, haftalık) etkili olan ve gözlenen rüzgâr, yağmur, kar, dolu, nem, fırtına, hortum ve kasırga gibi aşırı hava olayları meteoroloji biliminin konusudur. İklim uzmanları, iklim değişikliğinin bu etkilerinin dünyanın farklı bölgelerinde farklı sonuçlar vereceği konusunda uyarılar yapmaktadır. Bu uyarıların dikkate alınması, erken uyarı ve koruma sistemlerinin güçlendirilerek yeni hava gerçeklerine uyum sağlanması gerektiği görülmektedir. Bu anlamda tüm dünyada, insanlığımızın geleceği için iklim değişikliğiyle mücadelenin yürütülmesi zorunlu olan yeni bir dönem başlatılmıştır. Uluslararası iş birliği, bu mücadelede başarıya ulaşmamızı sağlayacak en önemli etkenlerden biridir. Bu iş birliği ülkemizde ve bölgemizde olduğu kadar küresel mücadeleye de etkin bir katkı sağlamakta ve öncü bir rol oynamaktadır.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)
Küresel iklim değişikliğiyle mücadeleyi şekillendiren en önemli adım Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir. İklim rejimi 1980’lerin sonunda hükûmetler arası konferanslarda uzunca bir süre müzakere edilmiş, 1992’de Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılmıştır. İklim değişikliğine karşı uluslararası iş birliğinin temellerini belirleyen ve 1994 yılında yürürlüğe giren Sözleşme’ye 197 ülke taraf olmuştur. BMİDÇS’nin temel amacı; atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemi üzerindeki insan kaynaklı tehlikeli etkiyi önleyecek bir düzeyde tutmayı başarmaktır. Sözleşme ile tarafların herhangi bir emisyon azaltım yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak daha sonra emisyon azaltımıyla ilgili düzenlemeler yapılmasının yolu açılmış ve bu kapsamda emisyon sınırlandırma ve azaltma yükümlülükleri getiren bir protokol için çalışmalar başlatılmıştır. Sözleşme’nin genel ilkeleri; “eşitlik, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreli yeterlikler, ihtiyatlılık ve sürdürülebilir kalkınmayı destekleme hakkı ve yükümlülüğü”dür. Sözleşme’nin 4. maddesi gelişmiş ülkeler ve Ek-I’de yer alan diğer tarafların sera gazı emisyonlarına yönelik yükümlülüklerini düzenlemektedir. Aynı madde ayrıca “gelişmiş ülkeler ve Ek-II’de yer alan diğer tarafların” mali desteklerine yönelik yükümlülükleri de düzenlemektedir. Bu kapsamda, 1992 yılında Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyesi olan ülkeler ve geçiş ekonomisi ülkeleri Sözleşme’nin Ek-I’inde yer almıştır. Ek-I Dışı Taraf Ülkeler olarak sınıflandırılmış olan bu ülkeler genel olarak gelişmekte olan ülkelerdir. Bu ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltım yükümlülüğü olmamakla birlikte Ek-II ülkelerinin desteğinden yararlanacaklardır. Sözleşme’nin 4. maddesi gereğince Ek-II ülkelerinin sera gazı emisyonlarını azaltma yükümlülüğü bulunmaktadır. Sözleşme’nin iki numaralı ekinde yer alan ülkelerin ise sera gazı emisyonlarını azaltım yükümlülüklerinin yanı sıra gelişmekte olan ülkelere destek yükümlülükleri bulunmaktadır.  
İklim değişikliğiyle mücadele Paris İklim Anlaşması’nın 2015 yılında imzaya açılması ve Türkiye’nin 2021 yılında Anlaşmayı onaylamasıyla birlikte ülkemizde ve tüm dünyada yeni bir boyut kazanmıştır. Tarihi arka planı 1992 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’na uzanan Paris İklim Anlaşması’na giden yolun ilk adımı BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi olmuştur. Geçen otuz yıllık süre zarfında tüm dünya iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum noktasında çalışmalar yapmıştır. Türkiye’nin “medeniyetimizi yaşatan şehirler’’ sloganıyla yürüttüğü mücadelede; BM 76. Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, tüm dünya kamuoyuna Paris İklim Anlaşması’na taraf olma kararını duyurmasıyla yeni ve tarihi bir döneme geçilmiştir. Bu dönemde, “medeniyetimizi yaşatan iklim dostu şehirler’’ sloganıyla çalışmalarını daha güçlü bir şekilde yürütmektedir. Yeşil Kalkınma Devrimi ve 2053 Net Sıfır Emisyon hedeflerine ulaşabilmek için Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası iş birliğini sürdürecek adımları da atmaktadır.
Türkiye ve BMİDÇS
Türkiye BMİDÇS’ye 24 Mayıs 2004’te 189. taraf olarak katılmıştır. Türkiye, OECD kurucu üyesi olarak BMİDÇS 1992 yılında kabul edildiğinde gelişmiş ülkeler ile birlikte Sözleşme’nin EK-I ve EK-II listelerine dâhil edilmiştir. Ülkemiz, ilk Taraflar Konferansı toplantılarından bu yana çeşitli başlıklar altında konumunu değiştirmeyi gündeme getirmiştir. 2001’de Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda (COP7) alınan 26/CP.7 sayılı Kararla EK-II listesinden çıkarılmış fakat EK-I listesinde kalmıştır. Türkiye hakkında 26/CP.7 sayılı karar haricinde de çeşitli Taraflar Konferansı kararları alınmıştır.
Kyoto Protokolü
Kyoto Protokolü, iklim değişikliği ile mücadele konusunda atılacak adımların netleştirilmesi yönündeki ilk adım olarak 1997 yılında kabul edilmiş ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Protokolde belirlenen azaltım hedefine ulaşmak için geliştirilen esneklik mekanizmaları ve uyumsuzluk halinde uygulanacak yaptırımlar Kyoto Protokolü’nü diğer uluslararası çevre sözleşmelerinden farklı kılan en önemli özellikler arasında sayılmaktadır. Kyoto Protokolü, Ek-I taraflarına sayısallaştırılmış emisyon azaltım hedefi belirten ilk uluslararası anlaşma olarak görülmektedir. Protokolün ayrıntılı uygulama kuralları, 2001 yılında Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Uluslararası iklim rejiminin oluşturulması sürecinde 2007 yılında Bali’de gerçekleştirilen 13. Taraflar Konferansı en önemli toplantılardan biri olmuştur. Bu toplantı sonrasında “Sözleşme” ve “Protokol” başlığı altında, iki yönlü uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinin yürütüldüğü bir sürece girilmiştir. Türkiye 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto Protokolü’ne taraf olmuştur. Ancak Kyoto Protokolü oluşturulduğunda BMİDÇS tarafı olmayan Türkiye, EK-I Taraflarının sayısallaştırılmış sera gazı emisyon sınırlamalarının veya azaltım yükümlülüklerinin tanımlandığı Protokolün EK-B listesine dâhil edilmemiştir. Bu bağlamda, Türkiye’nin Kyoto Protokolü kapsamında sayısallaştırılmış emisyon azaltım taahhüdü bulunmamaktadır. Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük dönemindeki (2012-2020) azaltıma yönelik olarak kabul edilen Doha Değişikliği de Türkiye için yükümlülük getirmemektedir.
Paris İklim Anlaşması
Paris İklim Anlaşması müzakereleri 2011 yılında Durban’da gerçekleştirilen 17. Taraflar Konferansı’nda başlamıştır. Bu müzakerelerin sonucunda 2015 yılında Paris’te düzenlenen 21. Taraflar Konferansı’nda Paris İklim Anlaşması kabul edilmiştir. Paris İklim Anlaşması 22 Nisan 2016’da imzaya açılmıştır. Anlaşma imzaya açıldığı gün BMİDÇS Taraf Ülkelerinden 178’i Anlaşma’yı imzalamıştır. Anlaşma’nın yürürlüğe girmesi için Kyoto Protokolü’nde de olduğu gibi sera gazı emisyonlarının %55’inden sorumlu 55 BMİDÇS Taraf ülkesi tarafından onaylanması koşulu bulunmakla beraber bu koşul Kyoto Protokolü’ne göre çok hızlı sağlanmıştır. Böylece Paris İklim Anlaşması 4 Kasım 2016’da yürürlüğe girmiştir.

Paris İklim Anlaşması, Kyoto Protokolü’nün sona erme tarihi olan 2020 sonrası iklim değişikliği rejimini düzenlemeyi amaçlamaktadır. Paris İklim Anlaşması’nın uzun dönemli hedefi, sanayileşme öncesi döneme kıyasla küresel sıcaklık artışının 2°C’nin olabildiğince altında, mümkünse 1,5 derece seviyesinde tutmaktır. Anlaşmanın en önemli özelliklerinden biri sera gazlarının azaltımının yanı sıra iklim değişikliğine uyumun önemini vurgulayarak tüm tarafları bu çabalara ortak etmektir. Yine Kyoto Protokolü’nden farklı olarak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ulusal katkı beyanları (tarafların vadettiği iklim eylemleri) ile azaltım eylemine katılmasını sağlamaktadır.

Beş yıllık döngüler içerisinde sunulan bu beyanların öncekinden daha iddialı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Ulusal katkı beyanlarında sera gazı azaltım hedeflerine ve bu hedeflere ulaşmak için gerçekleştirilecek eylemlere yer verilmektedir.
Paris İklim Anlaşması’nda eşitlik, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreli kabiliyetler ilkelerine yapılan vurgu, anlaşmanın BMİDÇS ile ilişkisinin genel sınırlarını göstermektedir. Paris İklim Anlaşması’nın kendisinden önceki sözleşme ve protokolden en büyük farkı Ek Ülke sınıflandırmasına gidilmemesidir. Ancak azaltım veya finansmana ilişkin maddelerde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere farklı yükümlülükler verilmiştir. Bu yolla gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme konularında destek olması sağlanmaktadır. Ancak diğer tarafların gönüllü katkılarını da teşvik ederek bir ilke de imza atmaktadır. Paris İklim Anlaşması’nın en önemli özelliklerinden biri de ilk defa çok taraflı bir çevre anlaşmasında “insan hakları” nın tanınmış olmasıdır. Yine Paris İklim Anlaşması ile ülkeler için geliştirilmiş bir şeffaflık çerçevesi (Enhanced Transparancy Framework) oluşturulmuştur. Bu kapsamda, 2024 yılından başlayarak, ülkelerin iklim değişikliğinin azaltılması, uyum önlemleri, sağlanan veya alınan destekler konusunda atılan adımlar ve ilerlemeler hakkında şeffaf bir şekilde rapor vermeleri beklenmektedir.

Anlaşma müzakere edilirken Türkiye’nin özel durumunun Anlaşma metni veya Anlaşma’yı kabul eden 1/CP.21 sayılı kararına herhangi bir şekilde yansıtılması yönünde yoğun müzakereler gerçekleştirilmiştir. Konferansın son günü COP21 Başkanlığı’nın Türkiye’nin sorununun çözümüne ilişkin çalışacağı sözü verilmesi üzerine oy birliğine katılınmış ve anlaşma kabul edilmiştir. Türkiye, yeni iklim rejiminde finans ve teknoloji desteklerine erişim talebinin karşılanması kaydıyla 2015 yılında Paris İklim Anlaşması’nı kabul etmiş ve 22 Nisan 2016’da Anlaşmayı gelişmekte olan ülke olduğunu sözlü olarak dile getirerek imzalamıştır.