T
ürkiye, 15 Temmuz 2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine sızmış Fetullahçı Terör Örgütüne (FETÖ) mensup bir grubun darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kaldı. Darbeciler, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Cumhurbaşkanlığını, Meclisi, Emniyet Müdürlüklerini, Boğaz Köprülerini, Çankaya Köşkü’nü, Gölbaşı’ndaki askerî tesisleri, Millî İstihbarat Teşkilatını (MİT), kamu binalarını ve darbeye karşı çıkan halkı tanklarla, uçaklarla bombaladı ve üzerlerine kurşun yağdırdı..
Darbeciler, Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Meclisi bombaladı, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a suikast girişiminde bulundu. Darbe teşebbüsü başarılı olsaydı binlerce masum hayatını kaybetmiş, demokrasi ve özgürlükler ortadan kaldırılmış olacaktı. FETÖ’nün darbe teşebbüsü devlet millet bütünleşmesiyle bertaraf edildi. Türk halkı kahramanca mücadele verdi.
15 Temmuz 2016 akşamında, köprülerin, kavşakların ve havaalanlarının askerler tarafından tutulduğu haberleri gelmeye başladığında pek çok kişi tarafından bunun bir darbe girişimi olabileceği düşünülmemiştir. Bunun sebebi, Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) 2010’lu yıllara kadar kendisinin “ılımlı İslam” anlayışını benimseyen, hoşgörülü, demokratik değerlere saygılı ve “dinler arası diyaloğa dayanan” bir “hizmet hareketi” olduğu algısını oluşturmaya çalışmasıdır. FETÖ, devleti ele geçirme amacını açıkça ortaya koymaktan imtina ederek mevcut sistemi yıkmak yerine devletin yargı, Emniyet ve Türk Silahlı Kuvvetleri gibi stratejik öneme sahip kurumlarının içine sızmaya dayanan bir strateji izlemiştir. Örgütün yapılanmasının büyük bir bölümünü “Devair-i Devlet” olarak ifade edilen devlet yapılanması oluşturmaktadır. Bu yapılanma, anarşik bir adanmışlıktan ziyade organize bir emir komuta zinciri içinde gerçekleşmiştir. Devletin teşkilatlandığı her birimin başına, örgüt de paralel olarak bir “imam” atamış ve kurumlardaki faaliyetlerini bu “imam”ları aracılığıyla yürütmüştür. FETÖ, Devlet içinde kapsamlı bir örgütlenmeye gitmiş olmasına rağmen uzun süre fark edilmemeyi başarmış; fark edildiği durumlarda da kendisine karşı tehdit oluşturanları kısa sürede çeşitli hile ve hatta suikastlarla bertaraf etmiştir. FETÖ’nün, devleti ele geçirme ve egemenlik kurma amacı 15 Temmuz 2016 gecesi gerçekleşen darbe girişimi ile açıkça ortaya çıkmıştır.
Fiili olarak bir darbe girişimine kalkışmadan önce örgüt çeşitli aşamalar halinde hazırlıklar yapmıştır. Söz konusu hazırlıkların ilk örnekleri Atabeyler, Ergenekon ve Balyoz Davalarıdır. Birçok yönden benzerlikler taşımakta olan bu davaların tümünde sahte dijital dokümanlar, isimsiz ihbar e-postaları, yalancı tanıklar söz konusu olmuş, çok sayıda asker ve sivil gözaltına alınmıştır. Başta TSK mensupları olmak üzere çeşitli gazeteci ve aydınların sanık olarak yargılandığı bu davaların temel amacının öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerini hukuksuz yöntemlerle kontrol altına almak ve 15 Temmuz darbe girişimine ön hazırlık oluşturmak olduğu görülmektedir. FETÖ, bahse konu kumpas davalarıyla, farklı kademelerdeki askerleri tasfiye ederek bu kadrolara TSK bünyesinde yer alan kendi unsurlarını/elemanlarını yerleştirmiştir. TSK’ya sızdırılan bu unsurlar, 15 Temmuz darbe girişiminde aktif bir biçimde rol almıştır. 17/25 Aralık 2013 kumpas soruşturmaları, FETÖ’nün başta Emniyet ve yargı kurumu olmak üzere devlet içinde ve uluslararası düzeydeki operasyonel imkân ve kabiliyetinin ortaya konulması açısından önem arz etmektedir. Söz konusu girişim ile FETÖ’ye karşı mücadelenin çok boyutlu ve derinlikli bir biçimde sürdürülmesinin elzem olduğu anlaşılmıştır.
Küresel güçlerin desteği ve yönlendirmesiyle Türkiye’yi zor durumda bırakmak isteyen FETÖ’nün kamuda teşkilatlanan militanları ülkemizde hükûmet ve devlet kurumlarına karşı sahte delil ve belgelerle kumpaslar kurmuşlardır. 7 Şubat 2012’de, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasıyla başlayan süreç; 17-25 Aralık operasyonları ve 1-19 Ocak 2014 tarihlerinde MİT tırlarına yönelik operasyonlarla devam etmiştir. MİT’in gözetiminde olan tırlar Adana ve Hatay’da durdurulmuş ve FETÖ militanı bir savcının başında olduğu operasyon kısa süre zarfında dış basına servis edilmiştir. MİT tırlarının durdurulmasıyla eş zamanlı olarak Türkiye’nin terör örgütlerine destek verdiği yönünde kara propaganda çalışmaları başlatılarak ülkemiz terör örgütlerinin destekçisi olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Sözde iddialar ve operasyonlarla hem seçimle iş başına gelmiş AK Parti Hükûmeti’ni ve hem de Türkiye Cumhuriyeti’ni karalamak ve itibarsızlaştırmak isteyen FETÖ, bu girişimleriyle hedefine ulaşamamıştır.