Loading...

CUMHURİYET TARİHİ

Milli Mücade Dönemi
1914 yazında başlayıp çok sayıda devlet ve toplumu derinden etkileyen I. Dünya Savaşı, 1918 sonbaharına doğru hızlı bir şekilde İtilaf Devletleri lehine gelişmeye başlamıştır. Savaştan mağlubiyetle çıkan Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918’de oldukça ağır şartlar içeren Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. İki taraf arasındaki ateşkes imzalanmasına rağmen İtilaf Devletleri’nin askeri harekâtı devam etmiş, Türk topraklarının bazı bölgeleri yer yer işgal edilmiştir. İşgallere karşı Osmanlı hükûmetin gerektiği gibi tepki gösterememesi üzerine Anadolu’da sivil örgütlenmeler başlamıştır. Bu sivil örgütlenmelerin askeri kanadını dağınık da olsa Kuvayı Milliye, siyasi kanadını ise Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri oluşturmuştur.
Ateşkesin imzalandığı tarihte Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’na atanan Mustafa Kemal Paşa, kısa bir süre sonra bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918’de trenle Adana’dan İstanbul’a gelmiştir. O gün Haydarpaşa Garı’nın kapısından boğaza baktığında hayatının en kötü günlerini yaşamıştır. Çünkü daha önceden Çanakkale’de yendiği işgal güçlerinin gemileri boğazda demirlemiş, İstanbul işgal edilmiştir.
Libya çöllerinde, Çanakkale Cephesi’nde ve Kafkaslar’da başarıyla görev yapmış ve rüştünü ispat etmiş bir subay olan Mustafa Kemal, Doğu Karadeniz’de Rum nüfusun Müslüman halka zulmetmeye başlamasıyla çıkan olayları çözüme kavuşturmak için 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirilmiş ve Samsun’a doğru yola çıkmıştır.
İzmir’in de Yunan işgaline uğradığı bir dönemde 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal, Havza Genelgesi ile halkı işgalleri protesto etmeye davet etmiştir. 22 Haziran 1919’da yayınlanan Amasya Genelgesi ile sivil ve askeri yöneticileri işgallere direnmeye çağırmıştır. 23 Temmuz 1919 tarihinde toplanan Erzurum Kongresi, katılım büyük ölçüde doğu illeriyle sınırlı olmasına rağmen ulusal çapta kararlar almış, tam bağımsızlığı vurgulamış ve yabancı devletlerin güdümünde kalmanın kabul edilmeyeceğini açıkça ifade etmiştir. 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi, işgale muhalif eden dernekleri Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında birleştirmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) kurulmasına kadar süreci yönetecek olan Temsil Kurulu kurulmuştur.
Osmanlı Mebusan Meclisinin, ulusun bölünmez bütünlüğünü savunan Misak-ı Milli’yi kabul etmesi nedeniyle İtilaf Devletleri tarafından dağıtılması üzerine 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulmuştur. İstanbul hükûmeti, 10 Ağustos 1920’de Misak-ı Milli’yi yok sayan Sevr Antlaşması’nı imzalamıştır. Sevr Antlaşması’ndan aldıkları cesaretle Ermeniler, Oltu’yu işgal edip Doğu Anadolu’da Müslüman halka karşı katliamlara girişmişlerdir. Türk birlikleri karşı taarruza geçip, Ermeni işgalcileri bertaraf etmiş ve Misak-ı Milli sınırları dışına püskürtmüştür. Zaferin ardından 2-3 Aralık 1920’de Ermenilerle imzalanan Gümrü Antlaşması TBMM’nin ilk siyasal antlaşması olmuştur.
Başlangıçta Adana, Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal etmiş olan İngilizlerin, bölgedeki Türk yönetimine karışmamaları, halkın kutsal değerleri ve onuruna dokunacak hareketlerde bulunmamaları nedeniyle silahlı bir direnişle karşılaşmamıştır. Fakat işgal altında tuttuğu Suriye’ye ek olarak Doğu Akdeniz’de bir sömürge imparatorluğu kurmayı hedefleyen Fransızların, İngiltere’den bölgeyi devralmasıyla birlikte çatışmalar başlamıştır. Özellikle Fransızların beraberinde getirdikleri Fransız üniforması giydirilmiş Ermeni askerlerle birlikte katliamlara girişmeleri bu bölgede yaşayan halkın, savunma önlemleri almasına ve olayı protesto ederek Kilikyalılar Cemiyeti adı verilen bir dernek etrafında örgütlenmelerine yol açmıştır. Fransızların işgal ettiği bu alandaki çatışma özellikle, Adana, Antep, Maraş ve Urfa’da yoğunlaşmıştır. Bu cephelerdeki mücadele en son Adana’da Kuva-yı Milliye güçleriyle Fransız işgal kuvvetleri arasında uzun süren çatışmalar milli mücadelenin güneydoğudaki zaferini belgeleyen 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması’na kadar devam etmiştir.
Batılı devletlerin desteği ile Ege kıyılarından başlayarak Anadolu’nun içlerine ilerleyen Yunan Ordusuna karşı TBMM, büyük bir mücadele yürütmüştür. Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarında Yunan orduları durdurulmuş olsa da Afyon, Kütahya ve Eskişehir'i işgal ederek Polatlı'ya kadar gelmişlerdir. Polatlı önlerindeki Yunan ordusu Sakarya Meydan Muharebesi ile yenilgiye uğramıştır.
26 Ağustos 1922’de başlatılan Büyük Taarruz ile Anadolu toprakları Yunan işgalinden kurtarılmıştır.
26 Ağustos
1922’de başlatılan
Büyük Taarruz ile
Anadolu toprakları
Yunan işgalinden
kurtarılmıştır.
Turizm Ülkesi Türkiye
Geleneksel Sanatlar
Tiyatro
Türk Mutfağında Öne Çıkan Lezzetler
Cumhuriyetin Kuruluşu  Türk milletinin şanlı zaferi, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması ile taçlanmıştır. Milli mücadeleyle bağımsızlığını yeniden tesis eden Türk halkı, milli iradesini Cumhuriyetle kurumsallaştırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’dir. Genç Türkiye Cumhuriyeti, gayretli bir kalkınma atılımı başlatarak çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma girişimine atılmıştır. Cumhuriyet ilan edilmiş, üniversite reformu gerçekleştirilmiş, yurdun dört bir yanında fabrikalar kurularak Anadolu coğrafyasında teknoloji ve üretim sahaları ve istihdam imkânları tesis edilmiş, hukuk sistemi modernize edilerek yeni, modern, çağdaş bir toplum inşasının ilk adımları atılmıştır. Hilafetin kaldırılması, saltanatın kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat, Harf İnkılabı, tekke ve zaviyelerin kapatılması, medeni kanunun kabulü, kadınların seçme ve seçilme hakkını edinmesi, Genç Cumhuriyet’in inşasındaki ilk ve önemli adımlardır. “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinden hareketle Balkan Paktı ve Sadabat Paktı kurularak Balkan ve Orta Doğu ülkeleriyle barışçıl ve güçlü ilişkiler tesis edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1938’de hayattan ayrılmasından bir gün sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı olarak İsmet İnönü seçilmiştir. İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı dönemi, Türk siyasi hayatında köklü değişikliklere sahne olmuştur. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı adaylığı milletvekillerinin özgür iradeleri ile belirlenmiş ve oy birliği ile seçilmiştir.

26 Aralık’ta parti genel başkanını seçmek için toplanan Olağanüstü Kurultay'da Genel Başkan seçilmesinin yanı sıra İnönü’ye Milli Şef unvanı verilmiştir. Buna göre parti tüzüğünün 3.maddesinde yapılan değişiklikle Atatürk Ebedi Şef, İnönü ise Milli Şef ve Değişmez Genel Başkanı olarak ilân edilmiştir.

İnönü döneminin önemli gelişmelerinden biri halkın eğitim seviyesini artırmak ve köyleri modernleştirmek amaçlı olarak kurulan köy enstitüleri olmuştur. İnönü dönemine damgasını vuran bir diğer olay ise tüm dünyayı kasıp kavuran İkinci Dünya Savaşı’dır. Türkiye, usta diplomatik ve siyasi manevralarla savaşın dışında kalmayı başarsa da savaşın getirdiği küresel yokluk ve istikrarsızlık nedeniyle zarar görmüş, yaşanan bu problemler CHP iktidarına karşı bir muhalefetin doğmasına neden olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi içinde Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuat Köprülü, Hikmet Bayur gibi isimlerin uygulanan ekonomik politikalara yönelik eleştirileri ve olumsuz oy kullanmaları giderek yaygınlaşmıştır.

Çok Partili Hayata GeçişTürkiye 1946 yılına kadar tek parti ile yönetilmiştir. Türkiye’de bir tek parti olgusu mevcut olmuş fakat tek parti ideolojisi veya doktrini mevcut olmamıştır. 1940’ların gelişmeleri Türkiye’yi çok partili siyasi hayata sürüklemiştir. CHP içerisinde çıkan dörtlü takrire karşı CHP yönetiminin sergilediği olumsuz tavır ve Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu önergesinin CHP içerisinde doğurduğu muhalefet Demokrat Partinin doğuşuna vesile olmuştur.

14 Mayıs 1950’de gerçekleşen seçimlerle Demokrat Parti iktidara gelmiştir. Bu seçim, Türk halkının tarihte ilk kez kendi oyuyla iktidarı değiştirmesi bakımından önemlidir. 1950-1960 arasında Türkiye’nin siyasi hayatına damgasını vuran Demokrat Parti dönemi, uygulanan değişik politikalarla birkaç evrede geçmiştir. Önce 1954’e kadar süren bir liberalleşme dönemi yaşanmıştır. Siyasal ve toplumsal yaşamı da etkileyen bu dönem yeni düzenlemeleri gerektirmiştir. Nitekim 1950’de özgürlükçü bir siyasal ve toplumsal düzenin savunucusu ve uygulayıcısı olarak işe başlayan Demokrat Parti, sert muhalefetin de etkisiyle 1954’den itibaren katı ve kısıtlayıcı bir tutum içerisine girmiştir. Buna karşılık muhalefet partileri birleşme kararı almışlardır. Bu girişimi engelleyen ve seçimleri bir yıl öne alan Demokrat Parti yönetimi 27 Ekim 1957 genel seçimlerinde ilk defa olarak muhalefetin toplam oyunu aşamamıştır.

Demokrat Partinin bu üçüncü ve son iktidar dönemi, muhalefet ile ilişkilerdeki gerginliğin kopma noktasına geldiği ve sokaklara kadar taştığı bir dönem olmuştur. 1950 yılında başlayan bu yeni dönemde Türkiye, demokrasi hayatında önceki sorunlardan kurtulamamıştır. Dış politika meselelerinde ve aşırı cereyanlara karşı mücadele ve iş birliği dışında iktidar muhalefet ilişkilerini demokratik ilkeler çerçevesinde sürdürememiştir. İktidarın Vatan Cephesi ve Tahkikat Komisyonu ile oluşturmak istediği kontrole muhalefet, farklı sebeplerle de olsa gidişattan rahatsız bütün kesimlerin desteğini alarak karşı koymaya çalışmıştır. Bu ortamda 27 Mayıs 1960 sabahı Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup genç subaylar, Milli Birlik Komitesi (MBK) isminde bir grup kurarak radyoda yayınladıkları bir bildiri ile yönetime el koyduklarını ilan etmiştir.

Yeni bir anayasa hazırlamak üzere oluşturulan Kurucu Meclis 6 Ocak 1961’de toplanarak çalışmalarına başlamıştır. Böylece yasama yetkisi Milli Birlik Komitesinden Kurucu Meclise geçmiştir. Kurucu Meclis, Milli Birlik Komitesi ile Temsilciler Meclisinden oluşmuştur. Temsilciler Meclisinin yetkisi, anayasa ve seçim yasalarının hazırlanması açısından geniş tutulmuştur. Temsilciler Meclisi, genel oya dayanan seçimle kurulmuş bir meclis olmakla birlikte o günkü koşullar içerisinde temsil niteliği geniş tutulan bir meclis olmuştur.

Milletvekili ve senato seçimleri 15 Ekim 1961’de yapılmış ve 17 aylık bir geçiş döneminden sonra Türkiye’de yeniden çok partili demokratik yönetime dönülmüştür. Seçimlerde en çok oyu 173 milletvekili çıkaran CHP ile 158 milletvekili çıkaran Adalet Partisi kazanmıştır. Bu sonuçlar doğrultusunda CHP-AP koalisyon hükûmeti kurulmuştur. CHP ve AP arasındaki görüş farklılıkları nedeniyle hükûmet kısa ömürlü olmuş sonrasında CHP, bir azınlık hükûmeti kurmuştur.
Turizm Ülkesi Türkiye
Geleneksel Sanatlar
Tiyatro
Türk Mutfağında Öne Çıkan Lezzetler
1965 seçimlerinde Adalet Partisi 240 milletvekili çıkartarak tek başına iktidar olmuştur. CHP ise 134 milletvekili kazanmıştır. Seçim sonuçları Türk demokrasi yaşamına bir başka yenilik sunarak ilk defa bir sosyalist parti (Türkiye İşçi Partisi) 15 milletvekili çıkartmıştır. Bu sonuçlar doğrultusunda AP Genel Başkanı Süleyman Demirel hükûmeti tek başına kurmuş ve istikrarlı bir dönem başlamıştır. Adalet Partisi, 1969 seçimlerini de kazanarak iktidarını sürdürmüştür. Bu dönemde CHP’den kopan bazı vekiller Güven Partisini ve AP’den ayrılan Necmettin Erbakan, Milli Nizam Partisini kurmuştur. Devalüasyonlar, ekonomik sorunlar ve 1968 sonrasında yükselen öğrenci hareketleri ülkenin istikrarına zarar vermiş, çeşitli buhranlara yol açmıştır.

Zaman zaman büyük çatışmalara varan şiddet olaylarına karşı hükûmetin etkin tedbir alamaması ülkeyi bir siyasi-sosyal ve ekonomik kaosa sürüklemiştir. Bir taraftan küresel petrol krizi Türk ekonomisini yıpratırken öte yandan siyasi kamplaşma ve çatışmalar milli güvenliğe ve asayişe zarar verir hale gelmiştir. Yine bu dönemde hükûmetin güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla Anayasa’nın 44. maddesi değiştirilmiştir. Radyo, televizyon ve üniversite özerkliğine bazı kısıtlamalar getirilmiştir. Siyasi şiddet olaylarına karışanları yargılamak üzere Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulmuştur. Bazı siyasi partiler kapatılmıştır.
1973 yılı seçimleri sonucunda CHP 185 milletvekili çıkararak lider parti konumuna gelmiştir. AP 149, DP 45, MSP 48, CGP ise 13 milletvekili çıkarmıştır. Ecevit 25 Ocak 1974’te Milli Selamet Partisi ile koalisyon hükûmeti kurarak görevine başlamıştır. Ancak yeni hükûmet çok geçmeden iç ve dış konulardaki anlaşmazlıklar nedeniyle sarsılmaya başlamıştır. İç ve dış politikadaki bu gibi anlaşmazlıklar CHP-MSP koalisyonunun sonunu hazırlamıştır. Bu gelişme sonrasında 200 günü aşkın sürede yeni hükûmetin kurulamaması nedeniyle bir iktidar boşluğu ortaya çıkmıştır. Bu geçiş dönemi süresince Cumhurbaşkanı Korutürk tarafından atanan Kontenjan Senatörü Sadi Irmak Başbakanlık görevini sürdürmüştür. Nihayet 12 Nisan 1975 tarihinde Demirel başkanlığında AP, MSP, CGP, MHP ve bağımsızlardan oluşan Birinci Milliyetçi Cephe hükûmeti kurulmuştur. 5 Haziran 1977 seçimlerine kadar süren MC iktidarı süresince bir yandan Kıbrıs dolayısıyla ortaya çıkan dış politika problemleri ile uğraşılırken, diğer yandan gittikçe artan terör ve anarşi önlenmeye çalışılmıştır. 1977 seçimleri sonrasında 213 milletvekili çıkarmasına rağmen yine tek başına iktidar olabilecek gücü kazanamayan CHP azınlık hükûmeti kurmayı denemiş ancak başarılı olamamıştır. Bunun üzerine yeniden gündeme İkinci Milliyetçi Cephe hükûmeti gelmiş ve Ocak 1978’e kadar ülkeyi idare etmiştir. Ancak iç ve dışta güvenliğin sağlanamaması, ulusal birliğin kurulamaması ve anayasal sınırların zorlanması gibi nedenlerle verilen gensoru sonucunda iktidar düşürülmüştür. Daha sonra CGP ve DP’nin desteği ile üçüncü Ecevit hükûmeti kurulmuştur. Ancak bu hükûmetin de gittikçe artan terör ve anarşiye çare bulamayacağı anlaşılınca 14 Ekim 1979’da yapılan ara seçimlerde ağır bir yenilgiye uğraması sonucunda Ecevit hükûmeti çekilmek zorunda kalmıştır. Arkasından yeni bir Demirel hükûmeti kurulmuş ve ekonomik alanda 24 Ocak kararları olarak bilinen bir dizi önlem alınmasına karşın, Cumhurbaşkanının seçilmesinde ve terörün önlenmesinde herhangi bir aşama kaydedilememiştir.

12 Eylül 1980'de Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koyarak Milli Güvenlik Konseyi Rejimini başlatmışlardır. Konsey üyeleri müdahalenin altıncı gününde, milletin kayıtsız şartsız egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine dayalı yeni bir anayasa düzeni vaadini de içeren bir metin ile 18 Eylül 1980’de TBMM binasında yemin etmiştir.

12 Eylül müdahalesi ile yürürlükten kaldırılan 1961 Anayasası yerine yeni bir anayasa hazırlamak üzere bir Danışma Meclisi oluşturulmuştur. Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa taslağı Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanarak halkoyuna sunulmuştur. 1982 yılında yapılan halk oylamasında yeni anayasa yüzde 93 oranındaki oy ile kabul edilmiştir. Aynı halk oylaması ile Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Hükûmeti kurmakla da eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu görevlendirilmiştir. Ağırlıklı olarak eski askerler, öğretim üyeleri ve bazı teknokratlardan kurulan yeni hükûmet, ekonomide AP hükûmeti döneminde alınan 24 Ocak kararlarını uygulamaya koyarken, anarşi ve terör olaylarında da hissedilir derecede bir azalma olmuştur. Siyasi alanda oldukça sert önlemler alan yönetim, 16 Ekim 1981’de tüm siyasi partileri kapatarak mal varlıklarını hazineye devretmiştir.

Turizm Ülkesi Türkiye
Geleneksel Sanatlar
Tiyatro
Türk Mutfağında Öne Çıkan Lezzetler
24 Nisan 1983’te Siyasi Partiler Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte partiler yeniden kurulmaya başlamıştır. Nitekim 6 Kasım 1983’te genel seçimlerin yapılmasıyla birlikte yaklaşık üç yıl sonra MGK yönetimi sona ermiştir. Yapılan seçimlerden 211 milletvekili çıkaran Anavatan Partisi en başarılı olarak çıkmıştır. Turgut Özal’ın kurduğu hükûmet 13 Aralık 1983’te göreve başlayarak 1991’e kadar iktidarını devam ettirmiştir.

ANAP liberal bir ekonomik politika, serbest piyasa ekonomisi, teşebbüs özgürlüğü, devletçiliğin terk edilmesi, yerel yönetimlere inisiyatif verilmesi, bürokrasinin azaltılması gibi görüşleri ve modern/muhafazakar bir söylem ile işbaşına gelmiştir. 1984-1991 arasındaki uygulamalarına bakıldığında serbest piyasa ekonomisi, ihracata yönelik büyüme, devletçiliğin terki 1989’a kadar güçlü, sonra zayıf bir yerel yönetim özerkliği politikaları izlemiştir.

Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in görev süresinin Kasım 1989’da dolması üzerine TBMM tarafından Turgut Özal Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ancak 1991 yılında yapılan genel seçimlerde ANAP geride kalarak Süleyman Demirel’in liderliğindeki Doğru Yol Partisi en başarılı olmuştur. Bunun üzerine Demirel’in Başbakanlığında DYP-Sosyal Demokrat Halkçı Parti koalisyonu kurulmuştur. Bu dönemde hükûmet ile Cumhurbaşkanı arasındaki ilişkiler genelde gergin olsa da daha önceden Özal’ın başlattığı demokratikleşme ve ekonomide liberalleşme ile ilgili temel politikalar geliştirilmeye devam edilmiştir.

17 Nisan 1993’te Cumhurbaşkanı Özal’ın ölümünden sonra Başbakan Demirel TBMM tarafından Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Başbakanlığa ise Tansu Çiller getirilmiştir. Bu gelişme üzerine Erdal İnönü de SHP Genel Başkanlığı ve Başbakan Yardımcılığını dönemin Ankara Belediye Başkanı olan Murat Karayalçın’a bırakmıştır. Yeni koalisyonun adı Çiller-Karayalçın hükûmeti olmuştur. Bu hükûmet, Karayalçın’ın SHP ve CHP’nin birleşmesi sürecinde genel başkanlıktan ayrılmasıyla son bulmuştur. İki partinin birleşme sürecinde Hikmet Çetin CHP Genel Başkanlığına ve dolayısıyla Başbakan Yardımcılığına getirilmiştir. Çiller-Çetin Kabinesi 9 Eylül 1995’de yapılan olağan kongrede CHP Genel Başkanlığına Deniz Baykal’ın seçilmesiyle sona ermiştir. Yeni hükûmeti kurmakla yeniden Çiller görevlendirilmiştir. Çiller’in kurduğu azınlık hükûmetinin TBMM’den güvenoyu alamaması üzerine Aralık 1995’te yapılacak erken genel seçimlere kadar bir seçim hükûmeti kurulmuştur.

1995 seçimlerinde yine hiçbir parti tek başına iktidara gelebilecek oyu alamamıştır. Seçimlerde Necmetin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi ilk defa toplam oyların yüzde 21’ini alarak başarılı olmuştur. 1994 yılında yapılmış olan yerel seçimlerin arkasından Erbakan önemli bir güç ve otorite kazanmıştır. Ancak Erbakan’ın hükûmeti kuramaması üzerine ANAP ile DYP arasında dönüşümlü başbakanlık esasına dayalı yeni bir hükûmet kurulmuştur. Bu hükûmetin yürütülememesi üzerine Erbakan’ın Başbakanlığında RP-DYP Koalisyon hükûmeti kurulmuştur. 28 Şubat 1997 yılındaki Milli Güvenlik Kurulu kararları sonrasında bu hükûmetin de istifasıyla birlikte bu kez Mesut Yılmaz tarafından Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi tarafından üçlü koalisyon hükûmeti kurulmuştur.
2000’li Yıllarda Türkiye ve Yapısal Dönüşümler
Böyle bir ortamda 18 Nisan 1999 yılında yapılan genel seçimlerde yine hiçbir parti çoğunluğu sağlayamamıştır. Bu kez Ecevit’in Başkanlığında DSP-MHP-ANAP üçlü koalisyon hükûmeti kurulmuştur. Mayıs 2000’de Cumhurbaşkanı Demirel’in görev süresinin dolması üzerine Meclis onun yerine Anayasa Mahkemesi başkanı Ahmet Necdet Sezer’i seçmiştir. Aralarında temelde farklılıklar olmasına karşın üçlü 3 Kasım 2002 tarihinde yapılmış olan erken genel seçimlere kadar ülkeyi yönetmiştir. Bu seçimlerde iktidardaki partilerin tamamı Meclis dışında kalmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi 361 milletvekili ile iktidara gelirken CHP kazandığı 177 milletvekili ile ana muhalefet partisi olmuştur. Uzun zamandan beri ilk defa Meclis’te sadece iki siyasi partinin çoğunluk sağlayabildiği bir dönem yaşanmaya başlanmıştır.

2007 yılında Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin sona ermesi üzerine gündeme gelen Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Türkiye’de yeni bir siyasal bunalıma yol açmıştır. Buna bir de 24 Nisan 2007 günü Genelkurmay Başkanlığının resmi internet sitesinden e–muhtıra adı verilen bir bildirinin yayımlanması eklenince bunalım siyasal gerilime dönüşmüştür ve Mecliste erken seçim kararı alınmıştır. 12 Temmuz 2007 yılında yapılan erken genel seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi, yüzde 47 civarında oy alarak bir kez daha tek başına iktidar olmuştur. 28 Ağustos 2007’de yapılan oylama ile TBMM Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçmiştir. Bununla birlikte İstanbul Milletvekili seçilen Recep Tayyip Erdoğan yeniden Başbakanlığa atanmış ve 29 Ağustos 2007’de hükûmeti kurmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarının ikinci döneminde Avrupa Birliği ile ilişkiler ve bu çerçevede anayasal düzenlemeler gündemdeki yerini korumuştur. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum sonucu hayata geçen Anayasa değişiklikleri ile 12 Eylül askeri müdahale dönemi yöneticilerine yargı yolu açılmış ve yüksek yargının yapısında önemli değişikliklere gidilmiştir. 12 Haziran 2012’de yapılan genel seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi, yüzde 50’ye yakın oy oranı ile yeniden iktidara gelmiştir. Bu seçimler sonrasında toplanan 24.Dönem TBMM’de Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ile bağımsız adaylarla seçime giren Barış ve Demokrasi Partisi grup kurmuştur.

2014 yılında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sonucunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olmuştur. 7 Haziran 2015 yılında gerçekleştirilen AK Parti %40'ın üzerinde oy oranına ve Mecliste elde ettiği 258 sandalyeye rağmen hükümet kuramamıştır. 1 Kasım 2015'teki Genel Seçimde AK Parti, yaklaşık %50 oy oranıyla 317 sandalye kazanarak tek başına hükümet kurmuştur.

15 Temmuz 2016 tarihinde halkın iradesine meydan okuyan terör örgütü mensupları demokratik seçilmiş hükümeti devirmeye çalışmışlardır. Hükümetin kararlılığı ve halkın demokrasiye verdiği kuvvetli destek ile bu darbe girişimi hezimete uğratılmıştır. 2017 yılında düzenlenen referandum ile anayasa değişikliği gerçekleştirilmiş ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmiştir. Ak Parti, 2018 yılında Genel Seçimde elde ettiği %42 oy ve 299 sandalye ile bir kez daha tek başına iktidara gelmiştir ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha Cumhurbaşkanı olarak halkımız tarafından seçilmiştir. 
M. Kemal ATATÜRK
29 Ekim 1923 - 10 Kasım 1938
İsmet İNÖNÜ
11 Kasım 1938 - 22 Mayıs 1950
Celal BAYAR
22 Mayıs 1950 - 27 Mayıs 1960
Cemal GÜRSEL
27 Mayıs 1960 - 28 Mart 1966
Cevdet SUNAY
28 Mart 1966 - 28 Mart 1973
Fahri KORUTÜRK
28 Mart 1973 - 6 Nisan 1980
Kenan EVREN
6 Nisan 1980 - 9 Kasım 1989
Turgut ÖZAL
9 Kasım 1989 - 17 Nisan 1993
Süleyman DEMİREL
17 Nisan 1993 - 16 Mayıs 2000
A. Necdet SEZER
16 Mayıs 2000 - 28 Ağustos 2007
Abdullah GÜL
28 Ağustos 2007 - 28 Ağustos 2014
Recep Tayyip ERDOĞAN
28 Ağustos 2014 - 

“BENİM TÜRKİYEM”

Siz de sizin gözünüzden Türkiye'yi anlatarak bize katkıda bulunabilirsiniz.