21. yüzyılda dünyada son derece kapsamlı, çeşitli ve karmaşık dış ilişkiler ağı oluşmuştur. Günümüzde siyasi ve ekonomik ilişkileri birbirinden bağımsız düşünmek çok güç olduğu gibi bu iki unsurun sürekli etkileşim içerisinde olduğu kabul edilmektedir.
Dünyada hızla artan bir şekilde birden çok ülkeyi veya tüm dünya ülkelerini yakından ilgilendiren birçok gelişme yaşanmakta, bunun bir sonucu olarak bölgesel ve küresel konulara da bölgesel ve çok taraflı çözümler bulunması çabası artmaktadır. Dünyanın en stratejik bölgelerinden birisinde konumlanmış olan Türkiye de giderek artan bir şekilde bu süreçte yerini almaktadır.
Geçmişten bu yana bölgesindeki ülkeler ile iş birliğini geliştirmek isteyen ve bu amaçla Ekonomik İş birliği Teşkilatı ve Karadeniz Ekonomik İş birliği Teşkilatı gibi birçok oluşuma öncülük eden Türkiye aynı zamanda, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan ekonomik düzen içerisinde de yerini almıştır. Ülkemizin amaçları bu tür iş birliği platformlarını daha etkin bir şekilde kullanmak ve firmalarımıza daha güvenli ve öngörülebilir bir hukuki ve iktisadi zemini hazırlamaktır.
Çok Taraflı İlişkiler
İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkımın ardından baş gösteren istikrarlı bir barış arayışı, ülkeleri sorunların birlikte görüşülüp çözülebileceği bir platform arayışına itmiştir. İktisadi temelden yoksun bir küresel siyasi düzenin sürdürülebilir olamayacağı gerçeğinden hareketle, siyasi bir platform olarak kurulan Birleşmiş Milletler (BM) ile iktisadi istikrarı temin etmek üzere kurulan Uluslararası Para Fonu (IMF) çok taraflı ilişkilerin başat kurumlarıdır. Kalkınma ayağında bugünkü adıyla Dünya Bankası olarak bilinen Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD), II. Dünya Savaşı’nda altyapısı çökmüş Avrupa’nın yeniden inşası için Amerika Birleşik Devletleri’nin tahsis ettiği Marshall yardımlarını dağıtmak üzere kurulan ve adı sonradan İktisadi İş birliği ve Kalkınma Teşkilatına (OECD) dönüşen Avrupa İktisadi İş birliği Teşkilatı (OEEC) öne çıkmaktadır.
Bölgesel İlişkilerDünya ticaret sisteminin hukuki altyapısını oluşturan Dünya Ticaret Örgütü kurallarına bir istisna olarak getirilen bölgesel ticaret anlaşmalarında 1990’lardan başlayarak önemli bir artış yaşanmıştır. Halihazırda dünya ticaretinin yaklaşık %50’si tercihli ticaret düzenlemeleri kapsamında yapılmaktadır.
Ülkemiz coğrafyası, nüfusu, dinamik iş gücü, zengin enerji ve tarım kaynakları, turizm kapasitesi ve rekabetçi işletme maliyetleriyle bölgesel iş birliği açısından çok güçlü bir potansiyele sahiptir.
Ülkemizin bölgede oynadığı ekonomik ve ticari öncü rolün bir yansıması olarak dost ve kardeş bölge ülkeleri ile ikili ilişkilerimiz kurucu üyesi olduğumuz Karadeniz Ekonomik İş birliği Teşkilatı (KEİ), Gelişen Sekiz Ülke (D8), Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) çatıları altında kuvvetlendirilmektedir.
Söz konusu kuruluşlar çatısı altında özellikle ticaret alanında iş birliğinin geliştirilmesi amacına yönelik olarak tercihli ticaret düzenlemeleri tesis edilmesi çalışmalarına ülkemizce özel önem atfedilmektedir. Bu minvalde İİT, EİT ve D8 Tercihli Ticaret Anlaşmalarının tamamına ülkemizce taraf olunmuş ve yükümlülüklerimiz yerine getirilmiştir.
AB ile Ekonomik İlişkiler
Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında “ortaklık” kuran Ankara Anlaşması 12 Eylül 1963’te imzalanarak 1 Aralık 1964 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Anlaşma ile taraflar arasındaki ticari, ekonomik ilişkilerin aralıksız ve dengeli olarak güçlendirilmesi teşvik edilerek Türkiye’nin ekonomik olarak kalkınması, Türk halkının istihdam seviyesinin ve yaşam şartlarının yükseltilmesi amaçlanmıştır.
Ayrıca Anlaşma ile Gümrük Birliği’nin esasları, tarım, malların, kişilerin, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımı, ulaştırma, rekabet, mevzuat ile ekonomik ve ticari politikaların uyumlaştırılması, ortaklık organları, Türkiye’nin tam üyelik imkânları, ortaklık ilişkisinde çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü gibi konular hükme bağlanmıştır.
Ankara Anlaşması; Türkiye ile AB arasında hazırlık, geçiş ve son dönem olarak adlandırılan üç
kademede tamamlanacak bir ortaklık ilişkisi kurmaktadır. Ankara Anlaşması’nın Katma Protokol
ile düzenlenen Geçiş Dönemi’nin tamamlanmasını izleyen dönemde ise “son dönem” başlamakta
olup bu dönem, Türkiye ile AB arasındaki “Gümrük Birliği’ne” dayanmaktadır.
31 Aralık 1995 tarihinde Gümrük Birliği’nin ihdas
edilmesiyle birlikte, ülkemizin 1995 yılında 21,6
milyar dolar olan toplam ihracatı %941 oranında
artış göstererek 2021 yılı itibariyle 225,2 milyar
dolara yükselmiş olup; aynı dönemde, AB’ye olan
ihracat ise 10,6 milyar dolardan 93,0 milyar dolara
yükselerek %776 oranında artış kaydetmiştir.
Gümrük Birliği ile Türkiye’nin toplam ithalatı 35,7
milyar dolardan 271,4 milyar dolara yükselerek
%660 oranında artış göstermiştir. Aynı dönemde,
ülkemizin AB’den ithalatı %437 oranında artarak
1995 yılında 15,9 milyar dolar iken 2021 yılında
85,6 milyar dolara çıkmıştır.
Türkiye ile AB arasında büyük bir ivme kazanan
ticaret hacmi 2021 yılında 178,6 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve AB ülkemizin en önemli ticaret ortağı olmayı sürdürmüştür. Ülkemiz, AB’nin
toplam ihracatından aldığı %3,6'lık pay ile 6. sırada
yerini almıştır. AB, 2021 yılında 93 milyar dolar ile
ihracatımızdan %41,3 oranında pay almakta olup
toplam ihracatımızda ilk sırada yer almaktadır.
Ülkemiz, AB ülkelerinin kendi aralarında yaptığı ticaret hariç tutulduğunda, AB’nin toplam
ithalatında ise %3,7’lik payla 6. sırada yer almaktadır. Ayrıca AB, ülkemizin ihracatında olduğu
gibi ithalatında da ilk sırada yer almaktadır. 2021
yılı rakamlarına göre Türkiye 271 milyar dolarlık toplam ithalatının 85 milyar dolarlık kısmını
(%31,5’lik pay) AB’den gerçekleştirmiştir. 2021 yılında ülkemizin AB ile olan ticaretinde ihracatın
ithalatı karşılama oranı %108,7 seviyesinde gerçekleşmiştir.