Loading...

ENERJİ ALANINDAKİ GELİŞMELER

T
ürkiye, geçtiğimiz 20 yılda İktisadi İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri arasında enerji talebinin en hızlı arttığı ülkedir. Bu dönemde, elektrik ve doğal gaz talep artışında Çin’den sonra dünyada ikinci sırada Türkiye gelmektedir.

Dünyadaki ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık %60’ına komşu bir bölgede yer alan Türkiye, bölgesindeki en büyük doğal gaz ve elektrik pazarlarından biri haline gelmiştir.

Enerji arz güvenliğini güçlendirmek için güzergâh ve kaynak çeşitlendirmesini sağlamak Türkiye’nin enerji stratejisinin ana hedeflerinden biridir. Türkiye aynı zamanda bölgesel ve küresel enerji güvenliğine katkıda bulunmayı ve enerjide bölgesel ticaret merkezi olmayı hedeflemektedir.

Türkiye’nin enerji stratejisinin uluslararası boyutunu oluşturan temel unsurlar şunlardır:
Artan talep ve dışa bağımlılığı dikkate alarak petrol ve doğal gazın tedarikinde güzergâh ve kaynak çeşitlendirmesini sağlamak,
Bölgesel ve küresel enerji güvenliğine katkıda bulunmak,
Enerjide bölgesel ticaret merkezi olmak,
Enerji zincirinin her aşamasında sürdürülebilir kalkınma bağlamında sosyal ve çevresel etkileri dikkate almak,
Yerli ve yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payını artırmak,
Nükleeri enerji sepetimize dâhil etmek.
Türkiye’nin Küresel
Enerji
Ticaretindeki Rolü
Türkiye bölgesinde enerji ticaretinde merkez ülke konumuna ulaşmayı amaçlamaktadır. Türkiye bu hedefe yönelik olarak bölgede önemli doğal gaz ve petrol boru projelerini hayata geçirmiş veya hayata geçirilmesine öncülük etmiştir. Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı (BTC), Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı (SCP), Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) Doğal Gaz Boru Hattı, Türkiye-Yunanistan Doğal Gaz Enterkonnektörü (ITG), Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ve TürkAkım bu kapsamdaki projeler arasındadır.

Türkiye’nin Avrupa’nın enerji arz güvenliğine yıllardır sağladığı katkı 2020 yılında yeni bir seviyeye ulaşmıştır: Avrupa’nın 4. doğal gaz arteri olan Güney Gaz Koridoru 2020 sonunda tamamlanan Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP) sayesinde hayata geçmiştir. Güney Gaz Koridoru’nun belkemiği Türkiye’den geçen Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı’dır (TANAP). TANAP’ın boru hattı kapasitesinin 2026 yılında yıllık 31 bcm’e çıkarılması hedeflenmektedir.

Son dönemde ülkemizin doğal gaz arz güvenliğinin pekiştirilmesine katkı sağlayan diğer bir proje TürkAkım Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'dir. Bu proje Karadeniz’in altından döşenen her biri 15,75 bcm kapasiteye sahip iki boru hattından oluşmaktadır. İlk hat ülkemize, ikinci hat ise Avrupa ülkelerine doğal gaz sevki gerçekleştirmektedir.

Dünya petrol talebinin yaklaşık %3’ünün Türk Boğazları yoluyla taşınması nedeniyle küresel enerji güvenliği bakımından Türk Boğazlarının da ayrı bir önemi vardır.
Türkiye’de Enerji
Sektörünün Panoraması
Türkiye’nin ekonomik büyümesi ve nüfus artışı nedeniyle enerji ve doğal kaynak ihtiyacı artmaktadır. 2002 yılından beri yıllık ortalama %5 artış ile Türkiye, elektrik talebi en hızlı büyüyen OECD üyesidir. Türkiye’nin enerji kullanımı önümüzdeki on yılda %50 artacaktır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı da bu trendin uzun vadede devam edeceğini ifade etmektedir.

Türkiye’nin enerji üretimine bakıldığında, üretimin 2021’de 2001’e kıyasla yaklaşık 4 katına çıktığı görülmektedir. Bu artışta doğal gaz ve hidroelektrik üretim kapasitesi en fazla orana sahiptir. Bunları yerli ve ithal kömür, güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisi takip etmektedir. Güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisinin 2010’dan sonra artış göstermesi dikkat çekicidir.
Enerji Piyasasında Türkiye
Türkiye’nin elektrik enerjisi talebi 2002’den beri yıllık yaklaşık %5 oranında artmaktadır. Gelecek on yılda elektrik enerjisi talebinde yaklaşık %50 artış beklenmektedir. Hacim ve ticaret bakımından Türkiye, Avrupa’daki üçüncü büyük elektrik pazarıdır. Türkiye’nin kurulu elektrik enerjisi kapasitesi, 2020’de 95.9 GW’ye, Aralık 2021’de ise 99.8 GW’ye ulaştı.
Kurulu Kapasite (Türkiye’deki Kaynaklara Göre Dağılım)
Türkiye’nin elektrik üretimine bakıldığında, üretimin 2021’de 2001’e kıyasla yaklaşık 2,7 katına çıktığı görülmektedir. Son 20 yıllık dönemde elektrik üretim kapasitesindeki miktarsal olarak en fazla artış hidrolik ve doğal gazda gerçekleşmiştir. Bunları kömür, rüzgâr ve güneş enerjisi takip etmektedir.

Türkiye’deki kapasite artışının büyük kısmı, son on beş yılda özel sektör yatırımlarının sonucu olarak gerçekleşmiştir. Elektrik üretiminde özel sektörün payı 2002 yılında %40 iken 2021’de %84’e yükselmiş, aynı zaman diliminde yap-işlet ve yap-işlet-devret yöntemiyle faaliyet gösteren üretim tesislerinin oranı azalmıştır.
Elektrik Üretimi (Türkiye’deki Kaynaklara Göre Dağılım)
Bu gelişmeler ışığında, Türkiye, 2017 yılında enerji sektörüne duyulan güveni tazelemek ve hedefleri güncellemek için Milli Enerji ve Madencilik Politikasını duyurmuştur. Arz güvenliğinin sağlanması, yerelleştirme ve pazar koşullarının öngörülebilir hale getirilmesi, bu politikanın başlıca esaslarıdır. Türkiye’nin başlıca önceliği, yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelini değerlendirip nükleer enerjiyi de içeren karma bir enerji üretimi modeli oluşturmaktır. Yerel ve yenilenebilir enerji potansiyelini değerlendirme hedefine yerel teçhizat üretimini teşvik etme politikası eşlik etmektedir. Bu politikaya örnek olarak yerli üretim yenilenebilir enerji teçhizatlarına verilen ilave teşvikler gösterilebilir.

Ayrıca Türkiye, 2023 yılına kadar enerji üretiminde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının payını 3’te 2’ye yükseltmeyi amaçlamaktadır. Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı modeli bu amaçla oluşturulmuştur. Bunun yanında, 31 Aralık 2025 tarihine kadar geçerli olan Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması (YEKDEM), 30 Ocak 2021’de tekrar tasarlanmıştır.

Nükleer enerjiyi düzenlemek ve güvenliğini sağlamak için 1956 yılında Ankara’da kurulan Atom Enerjisi Kurumu Genel Sekreterliği, nükleer enerji alanında düzenleyici kurum olma işlevini koruyarak 1982 yılında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) olarak yeniden yapılandırılmıştır. TAEK, nükleer ve radyasyon faaliyetlerinin ve tesislerinin lisanslama ve denetim işlemlerini yürüterek nükleer güvenliği sağlamakla görevlidir. 2018 yılında kurulan Nükleer Düzenleme Kurumu bu görevleri TAEK'ten devralmış ve TAEK’in görev alanı, nükleer alanındaki araştırma-geliştirme, koordinasyon ve destek faaliyetleri ile sınırlandırılmıştır. 2020 yılında Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu kurulmuştur. TENMAK, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) ve Nadir Toprak Araştırmaları Enstitüsü (NATEN) kurumlarını bir çatı altında toplamıştır. Bu yeniden organizasyon ile TAEK, BOREN ve NATEN kapatılmış ve herhangi bir kurum veya yasal belge tarafından TAEK, BOREN veya NATEN’E yapılmış atıflar, TENMAK’a yapılmış sayılması kararlaştırılmıştır. Yeni kurum Ankara’da mukim bir genel merkezden ve genel merkeze bağlı çok sayıda birimden oluşmaktadır.
TENMAK, geniş bir faaliyet alanı ve yürütme ayrıcalıkları ile güçlü bir role sahiptir. TENMAK’ın amacı, "ülkemize ve insanlığa hizmet etmek, Türkiye’nin enerji, madencilik, iyonlaşma, radyasyon, parçacık hızlandırıcı ve nükleer teknoloji alanlarında rekabet gücünü artırmak" olarak ifade edilmiştir. TENMAK’a enerji, madenler, iyonlaşma, rasyasyon, parçacık hızlandırıcı, nükleer, bor ve nadir toprak elementleri alanlarında araştırma ve geliştirme hususunda öncü bir otorite rolü verilmiştir.

Türkiye, aynı zamanda 1957’den beri Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) üyesidir ve AB’nin Nükleer Güvenlik İş birliği (INSC) aracı vasıtasıyla nükleer güvenlik kapasitesini geliştirmeye devam etmektedir. Türkiye, OECD, MDEP ve VVER gibi platformlarda diğer ülkelerle tecrübe ve bilgi paylaşımında bulunmaktadır. Bu tarz platformlar, Türkiye’nin nükleer güvenlik altyapısının geliştirilmesinde katkıda bulunmaktadır.

28 Ocak 1964 tarihli ek protokol ve 16 Kasım 1982 tarihli protokol ile değiştirilen 29 Temmuz 1960 tarihli Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Mesuliyete Dair Sözleşmeyi Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, 17 Ekim 2021 tarihli ve 31631 sayılı Resmi Gazete ile yürürlüğe girmiştir.
İthalat bağımlılığını azaltma ve iklim değişikliğiyle mücadele bakımından Türkiye, enerji kaynağı çeşitliliğine nükleer enerjiyi de dahil etmek için büyük gelişme kaydetmiştir. Bu minvalde, Türkiye, Rusya Federasyonu ile 4800 MW kapasiteye sahip bir nükleer santral inşasına yönelik olarak 2010 yılında hükûmetler arası bir anlaşma imzalamıştır. İkinci ve üçüncü nükleer santraller için teknik değerlendirmeler devam etmektedir ve uzun vadede Türkiye’nin enerji üretiminde nükleer tesislerin payının %10 olacağı öngörülmektedir.

Türkiye’nin doğal gaz sektörünün de istikrarlı bir gelişme gösterdiği belirtilmelidir. Doğal gaz, Türkiye'de elektrik üretimi için 1980'lerin sonlarından itibaren yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Rusya Federasyonu, Cezayir, İran ve Azerbaycan ile uzun vadeli satın alma sözleşmeleri yapan Türkiye, giderek artan oranda doğal gaz kullanmaktadır. Türkiye ayrıca piyasadan spot, kısa ve orta vadeli doğal gaz ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) satın almaktadır. Türkiye çok sınırlı yerli gaz rezervlerine sahiptir ve ulusal gaz üretimi toplam iç talebin %1'inden daha azını temsil etmektedir. Sonuç olarak, doğal gaz talebinin yaklaşık %99'u ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Ancak son dönemde Karadeniz'de 540 bcm'ye tekabül eden doğal gaz rezervlerinin keşfedilmesiyle Türkiye, arz güvenliğine katkı sağlamanın yanı sıra ithalata bağımlılığını azaltmayı hedeflemektedir.

Türkiye, 2018 yılında iki FSRU (yüzer depolama ve gazlaştırma ünitesi) kurmuştur. Hedef, Türkiye’nin şu anda 4.4 bcm olan doğal gaz depolama kapasitesini 2023 yılına kadar 11 bcm’ye çıkarmaktır. Türkiye, yakın bir zaman önce kendi karasularında kendi sondaj gemisiyle doğal gaz arama çalışmalarına başlamıştır. Bunun yanında, 1 Eylül 2019 itibariyle, İstanbul Enerji Borsası (EXIST) çatısı altında toptan gaz piyasası operasyonları başlamıştır. EXIST, 1 Ekim 2021’de opsiyonlu doğal gaz borsasını da işleme açmıştır. Opsiyon sözleşmeleriyle, pazar katılımcıları, portföylerini daha esnek bir şekilde değerlendirebilmekte ve daha yüksek fiyatlardan istifade edebilmektedirler.
Türkiye, yenilenebilir enerji potansiyeli açısından zengin bir ülke olup son on yılda bu potansiyelini giderek daha fazla değerlendirmektedir. 2021 yılı sonunda, sırasıyla 31,5 GW ve 10,6 GW kurulu gücüyle yenilenebilir enerji üretiminin büyük kısmını teşkil eden hidro ve rüzgâr enerjisi kaynakları, toplamda 99,8 GW olan toplam elektrik enerjisi kapasitesinin neredeyse yarısını oluşturmaktadır. Öte yandan Türkiye, 2017-2027 dönemini kapsayan 10 yıllık süreçte güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisi üretim kapasitesini yaklaşık 10 GW artırmayı planlamaktadır.

Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı (2017-2023), binalar, hizmetler, ulaşım, sanayi ve teknoloji, tarım alanları ve karma alanlar gibi başlıca enerji sektörlerini hedefleyen 55 eylem ile 2023 yılına kadar enerji tüketimini %14 azaltmayı amaçlamaktadır. Bu minvalde, 2023 yılına kadar 23,9 MTOE (ton eşdeğer petrol) tasarruf ve 10,9 milyar dolarlık bir yatırım ihtiyacı öngörülmektedir. 2017 fiyatları baz alındığında 2033’e kadar elde edilecek kümülatif tasarruf, 30,2 milyar dolar olarak planlanmaktadır. Bu tasarrufların bir kısmı 2040’a kadar uzanabilmektedir.

Enerji verimliliği alanındaki yatırımlar sayesinde 2017-2020 yılları arasında 1,2 milyar dolar tasarruf elde edildiği ve 10.687 kişilik istihdam oluşturulduğu hesaplanmaktadır. Ayrıca yatırımların alt sektörler üzerindeki tesiri göz önünde bulundurulduğunda ekonomi için 3,6 milyar dolar değer oluşturulmuştur.

Türkiye, 2018 yılında Enerji Verimliliği Kanunu’nda değişiklikler yaparak Enerji Performans Sözleşmelerinin (EPC) kamu binalarında uygulanmasının önündeki engelleri kaldırmıştır. Enerji Performans Sözleşmeleri, aynı zamanda enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji projelerinin başlangıçtaki yatırım masraflarının takip eden yıllardaki parasal tasarruflar ile ödenmesini esas alan bir finansman mekanizmasıdır.

“BENİM TÜRKİYEM”

Siz de sizin gözünüzden Türkiye'yi anlatarak bize katkıda bulunabilirsiniz.