Loading...

EDEBİYAT

T
ürklerde sözlü edebiyat geleneğinin ilk ve en önemli ürünleri destanlardır. Bunların başlıcaları; 7. yüzyılda yaşadığı sanılan Saka Hükümdarı Alp Er Tunga’nın İran ordularını yenilgiye uğratışını anlatan “Alp Er Tunga Destanı”, Göktürklerin dişi bir kurttan türeyişini konu alan “Bozkurt Destanı” ve yine aynı destanda yer alan Göktürklerin demir bir dağı eriterek Ergenekon’dan çıkışlarını anlatan “Ergenekon Destanı’dır. Türk edebiyatının bilinen ilk yazılı ürünleri ise 8. yüzyılda Göktürk alfabesiyle yazılmış olan “Orhun Yazıtları”dır. Türkçe bölümleri çeşitli dillere çevrilmiş olan yazıtların en önemlileri Tonyukuk, Kül Tigin ve Bilge Kağan adlarına dikilenlerdir. Yazıtlar, Türklerin o dönemde işlenmiş bir yazı diline ve zengin bir anlatıma sahip olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
İslamiyet’in Kabulü ve Türk Edebiyatı
Yusuf Has Hacib tarafından arı bir Türkçe ile yazılan ve Türk edebiyatının ilk ürünü olan “Kutadgu Bilig” (11. yüzyıl); din, devlet, siyaset ve eğitim gibi konularda görüş ve öğütler içermektedir. İslam kültürü etkisindeki Türk edebiyatının en önemli yapıtlarından bir diğeri ise Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan “Dîvânü Lügati’t Türk (Türk Dilleri Sözlüğü)”tür. Her iki eser de güneybatı lehçelerinden olan Hakaniye Türkçesi ile yazılmıştır.

Edebiyatı da doğrudan etkileyecek olan Türk dilindeki bir diğer gelişim ise, 11. yüzyıldan itibaren Oğuz-Türkmen boyları tarafından konuşulan güneybatı lehçesinde görülmektedir. Nitekim bu Türk boylarından İran’ın bir bölgesi ile Azerbaycan’a yerleşenler Azeri Türkçesini, Anadolu’ya yerleşenler ise Türkiye Türkçesini oluşturmuşlardır.
Fuzuli
Divan Edebiyatı
Osmanlı döneminde ortaya çıkan divan edebiyatı, Arap ve Fars edebiyatları çizgisinde gelişen seçkin bir yazın türüdür.

Dehhanî, Kadı Burhaneddin, Nesimî ve Ahmedî, divan şiirinin 14. yüzyılda yetişmiş ilk ustalarıdır. 15. yüzyılla beraber Fars şiirinin tüm özellikleri Türk divan şiirine aktarılmaya başlanmıştır. Din dışı divan şiirinde; Şeyhi, Ahmet Paşa, Necati ve dinsel konulu en özgün yapıt olan “Mevlid”in yazarı Süleyman Çelebi bu dönemin ünlü şairlerinden bazılarıdır.

16. yüzyılda Orta Anadolu, Balkanlar ve Orta Doğu’da yaşayan birçok sanatçı İstanbul’da toplanmaya başlamıştır. Türk divan şiirindeki etkileyici şiirlerin ünlü şairi Fuzulî, akıcı dilleri ve söyleyiş yumuşaklıklarıyla tanınan Bakî ile Zatî, Nef’î ve Bağdatlı Ruhî bu dönemde öne çıkan şairlerdir. 17. yüzyılın kaside ve hiciv şairi olarak bilinen Nef’î’nin güçlü bir tekniği, ağır bir dili, cesur bir söyleyişi vardır. 18. yüzyılda öne çıkan Nabî ise didaktik şiirler yazmış; eserlerinde devleti, toplumu ve sosyal hayatı eleştirmiştir.

Nedim’le özdeşleşen 18. yüzyıl divan şiiri, bu dönemde yerlileşme eğilimi içine girmiştir. Halk şiiri, divan şiirini etkileyerek, dilini bir oranda yalınlaştırmış ve ele alınan konuların yerlileşmesini sağlamıştır. Nitekim Nedim’le beraber “görkemli şiir” anlayışı yerini “ince ve duyarlı şiir”e bırakmıştır. Nedim’in açtığı çığır, yüzyılın sonunda Şeyh Galip ile devam etmiştir.

Divan edebiyatının düz yazı alanında eser veren yazarlarının çoğu halka yönelik eserlerinde sade; aydınlara yönelik eserlerinde ise süslü ve ağır bir anlatımı tercih etmişlerdir. Ancak zamanla orta bir yol izlenerek, konuşma dilinden farklı fakat ağır ve sanatlı anlatıma fazla başvurulmayan bir düz yazı dili gelişmiştir. Âşık Paşazade, Âşık Çelebi, Evliya Çelebi, Nâima, Koçibey ve Mercimek Ahmet düz yazı alanında eserleri bulunan önemli yazarlardır. Evliya Çelebi’nin 50 yılı aşkın gezilerinde gördüklerini yalın bir dille anlattığı, 17. yüzyıl toplum yaşamının çeşitli yönlerini yansıtan “Seyahatname” adlı yapıtı, coğrafya, tarih, etnografya, dil ve toplumbilim açısından değerli bir kaynaktır.
Halk Edebiyatı
Maniler, türküler, destanlar ve masallar halk edebiyatının anonim ürünleridir. Ayrıca halk ve meddah öyküleri ile Karagöz oyunları ve orta oyunu da anonim halk edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.

Düz yazı alanında ise 14. yüzyılda halk ağzından derlenerek yazıya geçirilen “Dede Korkut Hikâyeleri”, Türk edebiyat tarihinin en önemli yapıtlarındandır. 12 hikâyeden oluşan yapıt, Türklerin İslam etkisine giriş döneminin izlerini taşımaktadır.

Halk edebiyatının dinsel nitelikli bir türü olan “Tasavvufi Halk Edebiyatı”, 12. yüzyılda Ahmed Yesevî ile başlamıştır. Ahmed Yesevî önderliğinde Anadolu’ya da intikal eden tasavvuf anlayışı, 13. yüzyıl sonlarında yaşadığı öne sürülen ünlü halk şairi Yunus Emre’nin şiirleriyle olgunlaşmıştır. Çağının adil olmayan olaylarına başkaldırması, dinsel konulara hoşgörülü ve samimi yaklaşması ile düşüncelerini anlatmada yalın ve içtenlikli bir dil kullanması sayesinde toplumda çok geniş bir etki sağlamıştır. Yunus Emre, Türk dilini büyük bir ustalıkla kullanması nedeniyle Anadolu Türkçesinin en büyük sanatçısı olarak kabul edilmektedir.

Aynı yüzyılda umut ve iyimserliğe dayanan halk mizahı da ikinci bir sanat kaynağı olmuştur. 13. yüzyılda yaşadığı kabul edilen Nasreddin Hoca, halk mizahının yalnızca kendi döneminde değil, günümüzde de en büyük temsilcisi olarak bilinmektedir.

16. yüzyılın ikinci yarısında Şii-Bâtıni inancı, edebiyat alanında da kendisini göstermiş, bu inanç doğrultusunda oluşan Alevi-Bektaşi edebiyatı, tasavvufi halk şiirinden ayrı bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Bu edebiyatın en güçlü temsilcilerinden olan Pir Sultan Abdal, şiirlerinde insan sevgisi, kardeşlik, eşitlik, barış ve Tanrı-insan birliği gibi konuları işlemiştir.

Halk edebiyatının din dışı konuları işleyen diğer bir türü olan “Âşık Edebiyatı”, ilk ürünlerini 16. yüzyıl başlarında vermeye başlamıştır. Söz ve müziğin birbirini tamamladığı âşık edebiyatının Köroğlu ve Karacaoğlan gibi destansı ustaları bu dönemde yetişmiştir. Toplumsal aksaklıklara yürekli bir başkaldırının simgesi hâline gelen Köroğlu, şiirlerinde kahramanlık, yiğitlik, doğa sevgisi, sevda gibi konuları coşkulu bir dille anlatmıştır. Halk edebiyatı geleneğine sıkı sıkıya bağlı olan Karacaoğlan ise sevda şiirlerinin en güçlü ismidir. Çıldırlı Âşık Şenlik, Gevheri, Erzurumlu Emrah, Sümmanî, Seyranî ve Dadaloğlu “Âşık Edebiyatı”nın diğer önemli şairlerindendir.

Halk edebiyatı, günümüzde de yeni konu ve güncel sorunlarla beslenerek yüzyıllık geleneği sürdürmektedir. Âşık Veysel (Şatıroğlu), Dursun Cevlanî, Davut Sulari, Sabit Ataman (Âşık Müdamî), Daimî, Mahsunî Şerif, Neşet Ertaş, Şeref Taşlıova, Murat Çobanoğlu, Muhlis Akarsu, Yaşar Reyhani ve Musa Eroğlu son dönem halk ozanlarından bazılarıdır.

Şeref Taşlıova ve Murat Çobanoğlu
Karagöz-Hacivat kukla gösterisinden Mecnun’un Yedi Başlı Dev ile Karşılaşması sahnesi
Karacaoğlan
Batı’ya Yöneliş
Divan edebiyatı, 19. yüzyılda yerini Batı etkisinde gelişen Tanzimat edebiyatına bırakmıştır. Bu dönemde divan edebiyatında görülmeyen roman, tiyatro, öykü, makale, anı, deneme ve eleştiri gibi yeni edebiyat türlerinde ürünler verilmeye başlanmıştır. Bu dönemde gazetecilik ve edebiyat iç içe geçmiştir. Şinasi, Batılı anlamda ilk Türk tiyatro yapıtı olan "Şair Evlenmesi"ni bu dönemde yazmış; Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemsettin Sami, Recaizade Mahmut Ekrem gibi birçok sanatçı yeni edebiyat türlerinde eserler vermişlerdir.

1891 yılında “Servet-i Fünun” dergisi çevresinde toplanan sanatçıların başlattığı “Edebiyat-ı Cedide” akımı, sanatı daima ön planda tutmuştur. Bu dönemde en büyük yenilik, öykü ve roman alanında gerçekleşmiştir. Türk romancılığının ilk ve gerçek ustası olarak kabul edilen Halit Ziya Uşaklıgil’in “Mai ve Siyah” ile “Aşk-ı Memnu” adlı romanları ve Mehmet Rauf’un psikolojik romanın ilk örneği olan “Eylül” adlı romanı bu dönemin en önemli yapıtları arasındadır.

Millî Edebiyat Akımı
1911 ’de Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’in yayımladıkları “Genç Kalemler” dergisiyle başlayan akım, kısa sürede değişik sanat anlayışlarını savunan sanatçılar tarafından da benimsenmiştir.

Arı bir Türkçe ile yazılan eserlerde yurt sorunları dile getirilmiş ve ulusal değerleri ortaya çıkarma amacı güdülmüştür. Özellikle öykü ve roman alanında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay bu akımın en başarılı örneklerini vermişlerdir. Bu dönemde dünya görüşleri ve şiir anlayışları farklı olan şairler de yetişmiştir. Nitekim şiirlerini akımın temel özelliği olan hece ölçüsü yerine aruz ölçüsü ile yazan İstiklâl Marşı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, gerçekçi bir tutumla toplumsal konulara yönelmiş; temelde Osmanlıcı ve gelenekçi kabul edilen Yahya Kemal Beyatlı yeni-klasik bir şiir geliştirmiş; egemen yaklaşımların dışında kalan Ahmet Haşim ise izlenimci ve simgeci bir anlayışla “saf şiir”i savunmuştur.
Namık Kemal
Mehmet Akif Ersoy
Cumhuriyet Dönemi
Toplumcu gerçekçiliğe yönelen edebiyatın ilk örnekleri 1930’larda verilmeye başlanmıştır. Dönemin yazarlarından Reşat Nuri Güntekin’in “Yeşil Gece” (1928) ve “Yaprak Dökümü” (1930), Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” (1930) ve “Fatih Harbiye” (1931), Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” (1932), Halide Edip Adıvar’ın “Sinekli Bakkal” (1936) adlı romanları bu anlayış doğrultusunda kaleme alınmıştır. Aka Gündüz’ün “Dikmen Yıldızı” (1928), Mahmut Yesari’nin “Çulluk” (1927) ve Osman Cemal Kaygılı’nın “Çingeneler” (1939) adlı eserleri sert gerçekçi çizgiler ve yerel renkler yanında ruhsal analizler de içermektedir. Memduh Şevket Esendal’ın “Ayaşlı ve Kiracıları” (1934) adlı romanı Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Ankara yaşamını canlandırırken, Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Fahim Bey ve Biz” (1941) adlı eseri İmparatorluğun son dönem İstanbul’unda, köşk ve yalılardaki yaşamı zengin ayrıntılara yer veren çözümleyici bir anlatımla ortaya koymaktadır.

Şiir alanında Nazım Hikmet Ran, dizeci anlayıştan ayrılarak “serbest şiir” olarak nitelendirilen yeni bir akımın ilk temsilcisi olmuştur. Şiirde hem “öz”e önem vermiş hem de özgün bir biçim geliştirmiştir.

Ziya Osman Saba, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas ve Kemalettin Kamu ise heceye bağlı fakat şiirselliği ön planda tutan ürünler vermişlerdir. Türk edebiyat tarihiyle ilgili araştırmalarıyla tanınan Orhan Şaik Gökyay ise şiirlerinde saz ve tekke şiiri tarzını benimseyerek hece veznini kullanmıştır. 1930’ların ikinci yarısında Cahit Sıtkı Tarancı, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve İlhan Berk gibi şairler bağımsız bir şiir tutumu geliştirmeye çalışmış; Necip Fazıl Kısakürek ise psikolojik ve gerçeküstü öğeleri çarpıcı ve değişik bir dille şiirleştirmiştir. Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirlerini ise yer yer Anadolu gerçekleri beslemiştir.

1940’lara gelindiğinde, Sait Faik Abasıyanık’ın toplumsal sorunlardan çok, aydın bireyin ve küçük adamın dünyasına yönelen duyarlılıkla edebiyata yeni bir öykü anlayışı getirdiği görülmektedir. Sabahattin Ali, “İçimizdeki Şeytan” ve “Kürk Mantolu Madonna” adlı romanlarıyla, kültürel değişimin toplumun değişik kesimlerindeki bireylere yapmış olduğu etkileri ruhsal çözümlemeler düzeyinde işlemiştir. Tarık Buğra, Oktay Akbal, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Haldun Taner, Cevdet Kudret Solok ve Samim Kocagöz gibi dönemin diğer yazarları da gerçekçi çizgide ürünler vermişlerdir. Şiir alanında ise yalnız eski şiire değil, Nazım Hikmet Ran şiirine de tepki olarak doğan “Garip Akımı” (I. Yeni) döneme damgasını vurmuştur. Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday’ın ölçüsüz ve uyaksız şiirlerini yayınladıkları “Garip” (1941) adlı kitabın adıyla anılan, gündelik yaşam ile bireysel konuları konuşma dilinin yalınlığıyla ele alan akım, kısa sürede yaygınlaşarak birçok genç takipçi bulmuş; Necati Cumalı, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Behçet Necatigil gibi dönemin ünlü şairlerini de etkilemiştir. 1940’ların ikinci yarısında, Ceyhun Atuf Kansu, Cahit Külebi, Necati Cumalı ve Bedri Rahmi Eyüboğlu toplumsal duyarlılığı ön planda tutan, deyiş özelliklerine dayalı, anlatımcı bir şiir geliştirmişlerdir.

1950’lerden itibaren ise yazarlar daha çok köy gerçeklerine yönelmişlerdir. Mahmut Makal “Bizim Köy” (1950) ve Fakir Baykurt “Yılanların Öcü” (1959) adlı eserlerinde, kırsal çevre insanının yaşam biçimine yönelik gözlemleriyle Türk edebiyatına geniş bir açılım sağlamışlardır. 1950'lerde köy yazınına değişik bir boyut getiren yazarlardan biri de Yaşar Kemal’dir. 1955’te ilk cildi yayımlanan ve Çukurova yöresi insanının karşılaştığı güçlükleri ve geliştirdiği tutumları destansı bir dille işleyen “İnce Memed” adlı romanı, Yaşar Kemal’in daha sonraki yıllarda geliştireceği yaklaşım ve anlatım biçimlerinin ilk izlerini taşımaktadır. 1955’te yayımlanan “Göl İnsanları” adlı öykü kitabıyla yazın alanında adını duyuran Kemal Tahir de köy olgusu ve kırsal yaşam sorunlarına eğilen yazarlardandır. 1950-1960 yılları arasında yazmaya başlayan Demir Özlü, Ferit Edgü, Yusuf Atılgan ve Nezihe Meriç gibi yazarların yapıtlarında ise farklı ve bireysel arayışlar egemendir.

Toplumun aksayan yönlerini alaycı, yergici bir tutumla işleyen Aziz Nesin, 1955’ten başlayarak edebiyatın hemen her türünde ürün vermiştir. İlk yapıtlarıyla 1946 ve 1957 yıllarında İtalya’da düzenlenen gülmece yazımı ödülünde iki kez “Altın Palmiye” alan yazar, uluslararası alanda giderek ünlenmiş ve kitapları yabancı dillere çevrilmiştir. Muzaffer İzgü ve “Hababam Sınıfı” adlı eser ile tanınan Rıfat Ilgaz da mizah edebiyatının başarılı isimleri olmuşlardır.

Rıfat Ilgaz
Turizm Ülkesi Türkiye
Geleneksel Sanatlar
Tiyatro
Türk Mutfağında Öne Çıkan Lezzetler
Reşat Nuri Güntekin
Şiir alanında ise kolay anlaşılır konuşma dilinin yerini, şairin kurduğu imge düzeni içinde sözcüklerin özel çağrışımlarına dayalı bir anlatım almıştır. “II. Yeni” olarak adlandırılan bu akımın temsilcileri arasında Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, Ece Ayhan, İlhan Berk, Özdemir Asaf ve Kemal Özer gibi isimler görülmektedir. Aynı dönemde kendine özgü bir şiir dili kuran Sezai Karakoç eserlerinde varoluşsal ve metafizik temaları mistik bir tavırla işlemiştir. Bu şairlerin eserlerinde örneklenen şiir anlayışı, sonraki yıllarda farklı yönelimler göstermiştir.

1960 sonrası dönemde toplumsal temalar ağırlık kazanmış, yeni teknikler ve biçim arayışları Türk dilinin zenginleşmesine öncülük etmiştir. “Bayrak şairi” olarak da anılan Arif Nihat Asya, 1960’ların başında şiir yazmaya başlayan Yavuz Bülent Bakiler, Osman Attila, Ayhan İnal, Feyzi Halıcı, Ataol Behramoğlu, İsmet Özel ve Hilmi Yavuz gibi şairlerin ilk eserlerinde “II. Yeni” anlayışı ve biçimsel arayışlar belirginse de daha sonraki şiirlerinin genel eğilimden etkilendiği görülür. Öykü ve roman alanında ise kır-kent çevresinde süren tartışmalar, bu dönemde toplumsal yapıya ilişkin tezlerle de yaygınlaşmıştır. Orhan Kemal, Yaşar Kemal ve Kemal Tahir gibi yazarlar kendi çizgilerinde eser vermeyi 1960’larda da sürdürmüşlerdir. Samim Kocagöz, Attila İlhan, Tarık Buğra, Hasan İzzettin Dinamo ve İlhan Selçuk gibi yazarlar ise eserlerinde daha çok yakın tarihi konu etmiştir.
Yaşar Kemal
Necip Fazıl Kısakürek
1970’li yıllarda düşünce ve duyarlılığın doğrudan iletilmesi, tüm yazın türlerinde güncele yönelimi artırmıştır. Bu dönemde Çetin Altan, Pınar Kür, Tomris Uyar, Sevgi Soysal, Tezer Özlü, Selim İleri, Bekir Yıldız ve Ayla Kutlu gibi yazarlar, toplumsal değişimi çeşitli yönleriyle ortaya koyan ve ağırlıklı olarak psikolojik çözümlemeler taşıyan eserler vermişlerdir.

1980’lerde toplumun siyasetten uzaklaşması, aydınların ilgisinin daha fazla kültür ve sanata yönelmesine yol açmıştır. Aynı yıllarda Türk tarihini konu alan eserleriyle Mustafa Necati Sepetçioğlu, yeni nesil arasında büyük bir okuyucu kitlesi bulmuştur. Sepetçioğlu, bir seri romanında Malazgirt Zaferi’nden (1071) başlayarak Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflama dönemine kadar Türk tarihini, diğer romanlarında günümüz Türkiye’sinde yaşanan toplumsal değişim ve sonuçları konu almıştır. Sepetçioğlu’nun “Büyük Otmarlar” adlı tiyatro oyunu, Avrupa Üniversitelerarası Tiyatro Festivali’nde en iyi oyun seçilmiştir. Yazarın eserleri birçok dile çevrilerek yabancı ülkelerde de yayımlanmıştır.

1999 yılında İngiliz The Observer gazetesinde yayınlanan “21. Yüzyılın En İyi 21 Yazarı” listesinde yer alan Orhan Pamuk, 24 dilde basılan “Benim Adım Kırmızı” adlı romanı ile 2003 “IMPAC Dublin Edebiyat Ödülü”ne layık görülmüş, 2006 yılında ise “Nobel Edebiyat Ödülü”nü almıştır.
Mustafa Necati Sepetçioğlu
Tarık Buğra
Türkiye’de ve dünyada daha çok oyun yazarlığı ile tanınan Turgut Özakman’ın, tarihî roman niteliğindeki ve Türklerin istiklâl mücadelesini konu alan “Şu Çılgın Türkler” adlı eseri 2005 yılının en çok satan ve okunan kitabı unvanı ile “Sanat Kurumu Onur Ödülü”nü almıştır.

Türk edebiyatı, destan, şiir, roman, öykü, tiyatro, masal, fabl, deneme, fıkra, makale, eleştiri, sohbet, anı ve biyografi gibi edebi eserler konusunda oldukça zengindir. Edebiyat tarihçisi Osman Horata’nın deyimiyle “Türk Edebiyatı Orta Asya içlerinden başlayarak Akdeniz uçlarına kadar uzanan yüzlerce yıllık yolculuğu, büyüklü küçüklü kollarıyla geniş bir alanı kucaklayan bir ırmağa benzer”. Orhun Yazıtları ve Türkçe’nin abidevi felsefi eseri Kutadgu Bilig ve Dede Korkut, Köroğlu, Saltuk-name ve Hamza-name gibi sayısız destanlarla beslenen bu ırmak, Türk kültürünü nesilden nesle aktarmıştır.

Anadolu topraklarında akmaya elverişli vadiler bulan ırmak, İnsan sevgisi ve hoşgörü üzerine eğilen Yunus Emre gibi önemli edebi kişiliklerle bir Şiir mirası oluşturmuştur. Bu miras Osmanlı Döneminde Fuzulî, Taşlıcalı Yahya, Nedim, Bakî, Şeyh Galib, Ziya Paşa gibi şairlerin gönlünde olgunlaşmış; Cumhuriyet Döneminde Yahya Kemal ve Aşık Veysel, Orhan Veli, Attila İlhan, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi şairlere devredilmiştir. Osmanlı Döneminden Cumhuriyete geçerken Türk edebiyatına giren roman ve öykü gibi modern edebiyat türlerinde Reşat Nuri, Halide Edip, Ahmet Haşim, Halid Ziya, Refik Halid, Ömer Seyfettin gibi yazarlarımız şaheserler vermiştir.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı yazarlarının çok sayıda eseri farklı dillere çevrilmiş ve bu sayede Türk edebiyatının yurt dışında tanınması sağlanmıştır. Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Sait Faik, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Mustafa Kutlu, Adalet Ağaoğlu, Nazlı Eray, İhsan Oktay Anar, Alev Alatlı, İskender Pala, Ahmet Ümit, Ayşe Kulin, Hakan Günday ve 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan Orhan Pamuk, yabancılar tarafından en çok okunan yetişkin edebiyat yazarlarımız arasındadır. Yalvaç Ural, Gülten Dayıoğlu, Mevlana İdris Zengin, Zeynep Cemali, Aytül Akal, Sara Şahinkanat, Behiç Ak, Fatih Erdoğan, Feridun Oral gibi çocuk ve ilk gençlik edebiyatı alanında eser veren yazarlarımız hem Türkçede hem de çevrildiği dillerde ilgiyle okunmaktadır.

Devlet, mümkün olduğunca edebiyatçıları teşvik etmekte ve eserlerinin unutulmaması için çalışmalar yapmaktadır. Geçmiş dönemlerin önemli edebiyatçıları doğum ve ölüm yıl dönümlerinde anılarak eserleri ve adları yaşatılmaktadır. İstiklâl Marşı’nın kabul ediliş yıl dönümünde çeşitli etkinlikler düzenlenmekte ve marşın yazarı Mehmet Akif Ersoy da bu çerçevede anılmaktadır.

“BENİM TÜRKİYEM”

Siz de sizin gözünüzden Türkiye'yi anlatarak bize katkıda bulunabilirsiniz.